cité-État oor Turks

cité-État

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

şehir devleti

Une cité-État remplie d'âmes perdues qui n'ont jamais vraiment vécu.
Hiç gerçekten sevmemiş kayıp ruhlarla dolu bir şehir devleti.

cité-état

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

şehir devleti

Une cité-État remplie d'âmes perdues qui n'ont jamais vraiment vécu.
Hiç gerçekten sevmemiş kayıp ruhlarla dolu bir şehir devleti.

voorbeelde

C'est le tout premier réservoir d'eau construit au centre de la cité-état.
Şehrin ortasına inşa edilmiş ilk kentsel su rezervuarı.

S'ils signent, les autres cités-états suivront.
Venedik kabul ederse diğer şehirler de yola gelir.

Une cité-État remplie d'âmes perdues qui n'ont jamais vraiment vécu.
Hiç gerçekten sevmemiş kayıp ruhlarla dolu bir şehir devleti.

Le messager de Xerxès n'a pas compris qu'il ne s'agit pas d'une simple cité-État.
Xerxes'in elçisi buranın sıradan bir Yunan şehir devleti olduğunu anlamadı.

Les cités-États devraient négocier une trêve.
Şehir devletleri ateşkes pazarlığı yapmalı.

La Cité-État : une notion absolument nouvelle.
Site-devlet: Tamamen yeni bir kavram.

La limite définit la propriété du clan d’abord, de la tribu ensuite, de la cité-État enfin.
Sınır öncelikle klanın mülkiyetini belirtir, ardından kabilenin, sonra da site devletin.

Pour obtenir l'allégeance des cités-états.
Şehir devletleriyle müttefik olabilmek için.

Les cités-états tombent comme des mouches depuis le retrait de Florence.
Site devletleri Floransa çekilince sinek gibi düştüler.

Par exemple, dans la cité-État de la Grèce antique, Sparte, on abandonnait les enfants faibles et maladifs.
Örneğin, eski Yunan şehir devleti Isparta’da, zayıf ve sağlıklı olmayan çocuklar ölüme terk edilirdi.

Si je suis persuadée que la cité-État la plus puissante au monde est menacée par de méchants poissons ?
“Dünyanın en güçlü şehir-devletinin uğursuz balıklar tarafından tehdit ediliyor olmasına inanıyor muyum?

La ville fut l’une des premières cités-États de Grèce et elle connut son âge d’or au Ve siècle avant notre ère.
Atina ilk Yunan şehir devletlerinden biriydi ve MÖ beşinci yüzyılda en görkemli günlerini, altın çağını yaşamıştı.

Dans les cités-états densément peuplées de la Mésopotamie, le fromage devint un élément de base de la vie culinaire et religieuse.
Mezopotamya'nın yoğun nüfuslu şehirlerinde, peynir, mutfak ve dini yaşamın temelini oluşturdu.

Nous sommes bien loin de l’accueil qu’un touriste en visite à Singapour, cette cité-État propre, riche et moderne, s’attendrait à recevoir.
Bu, Singapur’daki sıradan bir ziyaretçinin bu çok temiz ve zengin şehir devletinde karşılaşmayı beklediği bir durum değildir.

” Le concept d’un gouvernement régissant une petite cité-État ne pouvait plaire à un prince ambitieux qui rêvait de bâtir un immense empire centralisé.
Küçük kent devletleri kavramı, bir merkezden yönetilen büyük bir imparatorluk kurmak isteyen hırslı prense hiç de çekici gelmiyordu.

En -200, la Macédoine commence à empiéter sur des territoires revendiqués par d'autres cités-états grecques, et celles-ci demandent l'aide de leur nouvelle alliée.
Makedonya MÖ 200'de Yunan kent devletlerince hak öne sürülen bölgelere saldırmaya başlayınca, bu devletler de yeni buldukları bağlaşıkları Roma'dan yardım diledi.

Dans la Grèce antique, la démocratie n’était pratiquée que dans quelques cités-États où, du reste, seuls les citoyens masculins avaient le droit de voter.
Eski Yunanistan’da demokrasi sadece birkaç kent-devletinde uygulanıyordu ve bunlarda bile sadece erkekler oy kullanırdı.

Toutefois, dans la Grèce antique, la démocratie n’était pratiquée que dans quelques cités-États où, du reste, seuls les citoyens masculins avaient le droit de voter.
Bununla birlikte, Eski Yunan demokrasisi sadece birkaç kent-devletinde uygulanıyordu ve bunlarda bile sadece erkek yurttaşlar oy kullanırdı.

Des cités-États ont ainsi pris l’habitude d’organiser régulièrement des rassemblements dans des centres du culte afin de rendre hommage à leurs divinités au moyen de concours athlétiques.
Kent devletleri, tanrılarını atletik yarışmalarla onurlandırmak üzere toplu tapınma merkezlerinde düzenli aralıklarla gruplar halinde toplanmayı alışkanlık edinmişlerdi.

L’Espagne maure fut bientôt fragmentée en 23 cités-États, ou taifas. Durant les siècles suivants, celles-ci furent progressivement absorbées par les royaumes féodaux chrétiens de l’Espagne septentrionale.
Kısa sürede, Magrıbi İspanya 23 şehir-devleti, veya “taifas” a bölündü. Bunlar, sonraki yüzyıllar boyunca, Kuzey Hıristiyan İspanya’nın derebeylikleri tarafından yavaş yavaş işgal edildi.

Des tribus ou des cités-États entières, et pas seulement des rois ou des chefs militaires, sollicitaient la direction du monde des esprits par le moyen des oracles rendus.
Yalnızca krallar ve askeri liderler değil, tüm olarak sınıflar ve şehir devletleri bu kehanetler yoluyla ruh diyarından rehberlik arardı.

À l’époque, la Grèce était morcelée en cités-États belligérantes. Mais, après s’être alliées, ces cités-États écrasèrent les armées perses lors de batailles décisives à Marathon et à Salamine.
O sırada Yunanistan, birbirleriyle savaşan kent devletlerinden oluşuyordu; ama bu kent devletleri, Marathon ve Salamis’teki dönüm noktası niteliğindeki savaşlarda Pers güçlerini bozguna uğratmak için işbirliği yaptı.

Les premières guerres menées par Rome servent à des buts d'expansion et de défense, visant à protéger la cité-état les nations voisines et à établir son territoire dans la région.
İlk Roma Cumhuriyeti savaşları hem genişleme hem de savunma içindi ve Roma kendisini komşu kentler ve uluslardan koruyarak bölgede kendi alanını kurmayı amaçlıyordu.

Il y avait des dieux et des déesses tutélaires pour chaque cité-État, ainsi que des dieux représentant le soleil, la lune et les étoiles, le temps, les récoltes, les rivières et la terre.”
Her şehir devletinin koruyucu tanrıları ve tanrıçaları vardı. Aynı zamanda güneşi, ayı ve yıldızları, havayı, mahsulleri, nehirleri ve diyarı temsil eden tanrılar da vardı.”

Si on mettait la cité en état d'urgence?
Şehri tam alarma geçirmeliyiz.