ouï-dire oor Turks

ouï-dire

/wi.diʁ/ naamwoord manlike

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

söylenti

Un texte en permanence renouvelé d'obscurcissements et de ouï-dire, de fausses rumeurs, d'insinuations et de bons vieux mensonges.
Utanılacak şeyler edebiyatı diyebilirim, dedikodu, söylenti sırlar ve arsız yalanlar.

voorbeelde

Ce ne sont que des ouï-dire et des faux espoirs.
Hepsi boş laf ve yalan yanlış umutlar.

Il a beaucoup de ouï-dire ces derniers temps
Bugünlerde çok şey söyleniyor.

J'ai ouï-dire d'un homme fort colérique.
Asabi, ama güçlü bir adamın masallarını çok dinledim.

Ouï - dire.
Rivayet.

Je croyais que les savants n'écoutaient pas les ouï-dire et qu'ils s'appuyaient sur leurs propres expériences.
Gerçek bilim adamlarının söylentilere inanmayıp her şeyi kendilerinin denediklerini sanıyordum.

Ouï-dire.
Söylenti.

Ouï-dire.
Dedikodu.

Pour ceux-là, le passé est véritablement le passé, une chose connue par ouï-dire.
Onlar açısından bu geçmiş, geçmişte kalmış, başkalarından duyulmuş bir şey.

– Bien, reprit Ruth ; mais j’ai ouï dire, ajouta-t-elle, que Hannah Stanwood est malade.
Ruth, “Aa, iyi olur,” dedi, sonra ekledi: “Hannah Stanwood’un hasta olduğunu duydum.

Ouï-dire?
Kulaktan dolma?

du coup vous ne faites que relayer des ouï-dires.
Sen sadece başkasının laflarını söylüyorsun yani.

Ouï-dire.
Söylentiden ibaret.

J'ai ouï dire de violence au volant, mais au bureau?
Yol kavgasını duydum ama ofis kavgası...

Ces gens ne connaissaient pas les chevaux, excepté par ouï-dire.
Bu halk, atları ancak söylentilerden biliyordu.

Tout le reste n'est que ouï-dire.
Gerisi teferruat.

On ne tirera rien des rumeurs et des ouï- dire
Dedikodular bize hiçbir şey kazandırmaz

(Il avait ouï dire que l’armée française, détestait le magicien anglais avec une ardeur toute latine.)
(Bütün Fransız ordusunun İngiliz büyücüden ateşli Latin nefretiyle nefret ettiğini biliyordu.)

Et bien, j'ai ouï dire qu'il y avait des nuages au paradis.
Evet, benim duyduğuma göre her şey toz pembe değilmiş ama.

On ne tirera rien des rumeurs et des ouï-dire.
Dedikodular bize hiçbir şey kazandırmaz.

Sans elle, nous avons juste sept-année-vieille évidence de l'ouï-dire d'un agent de la GLACE discrédité.
O olmadan elimizde sadece yedi yıl önce adı çıkmış bir gümrük ajanının ifadesi var.

— Je tue les rois, vous ne l’avez pas ouï dire ?
“Ben kralları öldürürüm, duymadın mı?”

Hilda appartenait à un milieu que je ne connaissais que par ouï-dire, celui des classes libérales désargentées.
Hilda ancak kulaktan dolma bilgilerle uzaktan tanıdığım bir sınıfa, yoksul memur sınıfına ait biriydi.

«J’avais ouï dire que le coupable de la mort de Balon était le dieu des Tornades.
“Balon’ı ölüme itenin Fırtına Tanrısı olduğunu duydum.