sinistre oor Turks

sinistre

/si.nistʁ/ adjektief, naamwoord manlike

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

korkunç

adjektief

Je ne supporterais pas cette sinistre infirmerie une seconde de plus.
O korkunç revirde hapsedilmiş olmaya bir saniye bile dayanamıyorum.

kötü

adjektief

Mais on a quelqu'un d'autre, avec un plan plus sinistre.
Ama ya kafasından daha kötü şeyler geçiren başka biri daha varsa?

ürkütücü

adjektief

On s'en fout que sa baraque soit sinistre.
Bu eski evin Ne kadar ürkütücü olduğunu umrumda değil.

felaket · hasar · kaza · uğursuz · meşum · gaddar · esrarengiz · dehşetengiz

voorbeelde

On fournit au plus vite aux sinistrés nourriture, eau, abri, soins médicaux, soutien affectif et spirituel.
En kısa zamanda yiyecek, su, barınak, tıbbi bakım, duygusal ve ruhi destek sağlanır

C'est un endroit sinistre et inquiétant.
Bu eski soğuk saray, çok ürkütücü.

Ca semble sinistrement familier.
Herşey korkunç derecede benzer.

Mais les frères et sœurs ne s’inquiètent pas autant que les autres sinistrés.
Yine de kardeşlerimiz diğer insanlar kadar kaygı çekmiyorlar.

Raconte-nous la fin de cette sinistre comédie avant que la journée soit trop avancée.
Gün bitmeden bu acıklı hikâyenin gerisini dinleyelim.""

Vous êtes sinistre!
Fesat birisiniz.

Ce sinistre évènement arrive avant l'expiration du délai.
Bu tatsız gelişme saat dörde saatler kala yaşanırken

Et maintenant, pour le plaisir des yeux...... la maîtresse du Macabre, le modèle du Malin...... la femme la plus sinistre qui ait jamais dansé ici- bas
Ve şimdi sizlerin göz zevkine... hitaben, sarayımızın prensesi, kötülüğün tanrıçası... ve bu yer yüzünde dans etmiş en günahkar kadını sunuyoruz

C'était comme si une lumière sinistre s'allumait en elle.
İçine kötücül bir ışığın doğmak üzere olduğunu hissetti.

Leurs plans sinistres étaient évidents.
Acımasız planları açıkça ortadaydı.

Les yeux, sinistrement ouverts, fixaient Adrien avec une violence qui semblait vouloir le clouer au mur.
Korkunç şekilde açık gözler, onu duvara çivilemek ister gibi görünen bir şiddetle Adrian’ı süzüyordu.

— Vous devrez me partager avec les pirates, dit Lucien d’une voix sinistre.
“Beni korsanlarla paylaşmak zorunda kalabilirsin,” dedi ümitsiz bir sesle Lucien.

Il était entré dans la Cité et avait fini par s’arrêter devant la sinistre maison à porte de fer.
Nihayet şehrin göbeğine ulaşmışlar, demir kapılı korkunç konağı önünde durmuşlardı.

C'est sinistre.
Ne kadar da uğursuz bir şey.

C'est sinistre.
Hiç tekin değil.

Il y avait là d’autres gens, des sinistrés comme moi, mais qui savaient où ils allaient.
Benim gibi mültecilerdi onlar da ama nereye gittiklerini biliyorlardı.

Birmanie : secours aux sinistrés de Nargis La Tour de Garde, 1/3/2009
Myanmar’daki Kasırga Kurbanlarına Yardım Ediliyor Gözcü Kulesi, 1/3/2009

Cela rappelle la signature sinistre des tueurs surnommés " les Saints " et qui ont sévi à Boston.
Birçoğumuz bunu, Boston'da bir seri infaz gerçekleştiren Azizler olarak da bilinen adalet savunucusu katillerin ürpertici işaretleri olarak hatırlamaktayız.

Non, ma vie... est une zone sinistrée
Benim hayatım... afet bölgesi gibi

La sinistre peur de l’humanité se vérifiera- t- elle?
İnsanlığın bu korkuları acaba gerçekleşecek mi?

Personne ne se rendrait jamais au sinistre pirate Westley.
Kötü korsan Westley'ye kimse teslim olmazdı.

(Psaume 62:5). L’horizon de ceux qui ne connaissent pas Jéhovah est souvent bouché et sinistre. Ils cherchent alors à grappiller des bribes de plaisir, voulant profiter au maximum de la vie avant de disparaître.
(Mezmur 62:5) Yehova’yı tanımayan birçok insan sınırlı, umutsuz bir bakış açısına sahiptir; bu nedenle onlar zamanları tükenmeden önce bir nebze bile olsa zevk ve kazanç sayılan ne varsa, ellerinden geldiğince yakalamaya çalışıyorlar.

Elle n’est pas comme la crainte que les Grecs de l’Antiquité avaient de Phobos, un dieu sinistre qui inspirait la terreur.
Bu, dehşet soluyan ve kötülük saçan bir tanrı olarak tarif edilen eski Yunan tanrısı Fobos’un çağrıştırdığı korkuya benzemez.

C'est sinistre!
Burası çok iç karartıcı bir yer.

— Le bottier a mis des talons à l’avant de mes souliers, monsieur, dit Monsieur d’un air sinistre.
“Kunduracı, ayakkabılarımın burnuna topuk ekledi, efendim,” dedi Mösyö kederle.