Cenit oor Turks

Cenit

Vertalings in die woordeboek Spaans - Turks

Zenit

cenit

/θe.'nit/ naamwoord manlike

Dirección que apunta verticalmente sobre una ubicación dada.

Vertalings in die woordeboek Spaans - Turks

başucu

zenit

zirve

naamwoord

Chesterton será ejecutado al principio del próximo cenit.
Chesterton, bir sonraki zirve saatinde idam edilecek.

tepe · doruk · ayyuk · setürreis · başucu noktası

voorbeelde

El Sol va a llegar a su cenit.
Güneş zirveye çıkmak üzere.

Kevin Bales, profesor de Sociología de la Universidad de Surrey, en Roehampton, “ha calculado que 27.000.000 de personas viven como esclavos, más que en el Imperio romano o en el cenit de la trata de esclavos africanos”, dice el diario.
Gazete, Roehampton’daki Surrey Üniversitesi’nden sosyoloji profesörü Kevin Bales’in “günümüzde 27 milyon kişinin köle olarak yaşadığını hesapladığını; bu sayının Roma İmparatorluğu dönemindeki ya da transatlantik köle ticaretinin zirveye ulaştığı dönemdeki köle sayısından daha fazla olduğunu” bildiriyor.

Y el TV a color Cenit Marsella... trae las profundas complicaciones del universo directo a su sala de estar.
Ve renkli TV'nin zirvesi Marseille... evrenin engin karmaşasını doğruca oturma odanıza getiriyor.

Prefiero una cenita en tu casa.
Senin evinde yemeyi çok isterim.

En el cenit de su gloria, los límites del imperio se extienden en dirección sur hasta la frontera de Egipto.
(İşaya 13:19) En parlak döneminde, imparatorluk sınırları güneyde Mısır’a dek uzanıyordu.

Como había previsto maese Cauthon, la granja de los al'Seen apareció a la vista cuando el sol estaba aún en su cenit.
Cauthon Efendi’nin öngördüğü gibi, al’Seen çiftliği güneş daha zirvesine ulaşmadan görüş alanına girdi.

De ese modo, Francia, que estaba en el cenit de su poder, perdió trabajadores expertos en bastantes oficios.
Bu nedenle gücünün zirvesinde olan Fransa, birçok meslek dalındaki yetenekli işçilerini kaybetti.

Hay que detenerlo antes de que sus maquinaciones alcancen su cénit.
Şeytani dolapları hızlı bir artışa geçmeden durdurulması gerek.

El punto de mira hacia arriba por encima de su cabeza será su cenit.
Tam olarak tepe noktasına baktığı yer'e zenith( zenit ) denir.

El mediodía medio de Greenwich es el momento en que el Sol llega a su cenit sobre cualquier punto de la línea de longitud o meridiano (latín, meridianus: del mediodía) de Greenwich.
Greenwich Ortalama Zamanına göre öğlen, güneşin, Greenwich boylam çizgisinin veya meridyeninin (Latince, meridianus, öğle vakti) herhangi bir noktası üzerinde en yükseğe ulaştığı andır.

El cenit de su vida será
Yaşamın en yüksek yeri.

Despiértame cuando la luna esté en el cenit.
Ay tepedeyken beni uyandır.

El trabajo de creadores como John Byrne (Alpha Flight, Los Cuatro Fantásticos), Chris Claremont (Puño de Hierro, La Imposible Patrulla-X), y Frank Miller (Daredevil) alcanzó su cénit en la Edad de Bronce, pero su impacto fue crucial en la Edad Moderna.
John Byrne (Alpha Flight, Fantastic Four), Chris Claremont (Iron Fist, Uncanny X-Men) ve Frank Miller (Daredevil) gibi sanatçıların çalışmaları Bronz Çağ'da gerçekleşmiştir fakat etkileri Modern Çağ'da da hissedilmiştir.

MÁS ALLÁ DEL CENIT
[ Zirvenin Ötesinde ]

La fase Cenit 1 de la operación Cenit... acaba de fracasar.
Zenith Operasyonu'nun birinci aşaması Zenith 1 başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

¿No es realmente lo que hacemos cuando estamos en nuestro cénit?
Bunu iyi olduğumuzda yapmayız değil mi?

Sin embargo, en el siglo VIII a.E.C., antes de que Babilonia alcanzara el cenit de su gloria, el profeta Isaías predijo: “Babilonia [...] tiene que llegar a ser como cuando Dios derribó a Sodoma y Gomorra.
Ne var ki, Babil en parlak dönemine girmeden önce, MÖ sekizinci yüzyılda peygamber İşaya şunları bildirdi: “Allah Sodomu ve Gomorrayı yıktığı gibi . . . .

De cualquier manera, como recordarán, la Gran Divergencia alcanza su cenit en la década de 1970, un tiempo considerable después de la descolonización.
Siz de hatirlayabilirsiniz, her alanda, Buyuk Diverjans 1970lerde doruga ulasti, somurgeciligin bitiminden onemli bir zaman sonra,

Cénit significa mayor.
Zenith; zirve noktası demek oluyor.

(Salmo 43:3; Jeremías 31:35; 2 Corintios 4:6.) A diferencia del Sol, que con su movimiento produce el giro de las sombras, y alcanza su cenit solo al mediodía, Dios siempre está en su cenit en lo que respecta a proveer lo que es bueno.
(Mezmur 43:3; Yeremya 31:35; II. Korintoslular 4:6) Hareket ettikçe gölgelerin değişmesine yol açan ve sadece öğle vakti tepe noktasında bulunan Güneş’in tersine, Tanrı iyi şeyler verme açısından her zaman doruk noktasındadır.

Estaré en el Seaport de la calle South todos los días, al mediodía...... cuando el sol esté en su cenit
Her gün öğlen vakti gökyüzünde güneş en tepedeyken...... Güney Caddesi İskelesi' nde olacağım

Las personas como es debido encienden la inteligencia cuando el cenit enciende las estrellas.»
Kibar insanlar kafalarının ışığını, gök kubbe yıldızlarını yaktığı zaman yakarlar ancak.”

El sol está en el cenit.
Güneş tam tepede, en güzel saat.

En los días soleados, la dispersión de Rayleigh le da al cielo un degradé azul — oscuro en el cenit y claro cerca al horizonte.
Güneşli bir günde Rayleigh saçılımı gökyüzüne mavi bir değişim skalası verir -zirvede koyu, ufukta açık renk.

Así, el tiempo sidéreo es el nombre del meridiano celeste que coincide con el meridiano local, que incluye nuestro cenit.
Yani yerel zaman gök meridyeninin yerel meridyene denk gelen adıdır, içinde zenit'imizi barındırır.