cenicero oor Turks

cenicero

/θeni'θero/ naamwoord manlike

Receptáculo para las cenizas de tabaco y colillas de cigarrillos y cigarros.

Vertalings in die woordeboek Spaans - Turks

kül tablası

Receptáculo para las cenizas de tabaco y colillas de cigarrillos y cigarros.

No necesitas la motricidad fina, y así puedes fabricar un hermoso cenicero.
Hiçbir iyi motor becerisi gerektirmiyor ve kendine güzel bir kül tablası yapabiliyorsun.

tabla

küllük

naamwoord

Me afané el cenicero del restaurant.
Ben restorandan küllük çaldım.

sigara tablası

voorbeelde

No debí haber permitido que te quedaras con el cenicero.
Küllüğün sen de kalmasına izin vermeliydim.

Las balas están en el cenicero.
Mermiler kül tablasında.

Otras personas lo roban todo: jarrones, ceniceros, hasta el papel higiénico y el azúcar.
Diğerleri her şeyi, vazoları, kül tablalarını götürdükleri gibi, tuvalet kâğıdı ve şeker bile çalıyorlar!

¿Recuerdas el experimento del cenicero?
Küllük deneyini hatırlıyor musun?

No un cuadro de Jefferson ni nada, sino un cenicero.
Jefferson'ın resmini falan değil, sadece bir küllük.

Está haciendo ceniceros.
Küllük yapıyor.

Aunque besarte sería como besar a un cenicero divino... no es eso lo que tenía en mente.
Seni öpmek kutsal bir kültablasını öpmek gibi ama aklımdaki bu değildi.

Vacía el cenicero.
Küllüğümü temizle.

Cuando te enchufan 200 millones de voltios... tiendes a pasarte el resto de tu vida en un cenicero.
Vücuduna birdenbire 200 milyon voltluk elektrik veriyorlar, hayatınızın geri kalanını kültablasında geçirmeye eğiliminiz var herhalde.

Mira, yo dormiré en el cenicero.
Dinle, ben kül tablasında uyurum.

¿Qué te parece... un delicioso sándwich de cerdo grasoso... servido en un cenicero sucio?
Yağlı jamponlu bir sandviçe ne dersin kirli kül tablasında gelen?

¿Puedes conseguir un cenicero, por favor?
Kültablası alırmısın, lütfen?

Pero excepto unos ceniceros.
Birkaç kültablası kaldı.

Estos ceniceros son interesantes.
Bu küllükler çok ilginç.

Ella toma el cenicero, le pega en la cabeza.
Kız küllüğü alıp kafasına vuruyor.

Dios, mira este cenicero.
Tanrım, şu küllüğe bak.

Ceniceros...
Kül tablaları.

¿Quieres compartir cenicero?
Hey, Yard Sale, küllüğü beraber kullanalım mı?

Te dejas la mitad del carmín en el cenicero.
Rujunun yarısı küllükte kalmış.

No fue el cenicero lo que tiré.
Küllüğünü düşürmedim.

Las heridas sólo coinciden con el bode del cenicero junto al borde de mi mano.
Yaralar, küllüğün avuç kısmıyla kavradığım bölümüyle açılmış.

Sólo levante el cenicero, por favor
Lütfen kültablasını kaldırın

Y nunca lo haré, pero aún así puedo apreciar..... un cenicero tan bien hecho.
Ve hiç kullanmayacağım da ama hala bana kül tablası yaptığın için çok memnunum.

Estoy viendo un cenicero doble y un salero doble.
Tuzlukla küllükten çift görüyorum.

Minutos después, cuando me encontraba en mi habitación, la puse en un cenicero, sin abrirla, y la quemé.
Birkaç dakika sonra, odama döndüğümde bunu, açılmamış halde, bir kül tablasına koyup yaktım.