trabuco oor Turks

trabuco

naamwoord manlike

equipo de beisbol muy fuerte integrado por puras estrellas

Vertalings in die woordeboek Spaans - Turks

Alaybozan

arma de fuego de avancarga, de grueso calibre, con un cañón corto

¿No tienes un trabuco o una escopeta o algo?
Alaybozan ya da av tüfeğin falan yok mu?

alaybozan

En realidad es el tamaño de mi trabuco.
Bu aslında benim alaybozan ( tüfek ) boyutlu şeyim.

voorbeelde

De modo que se puso los calzones, bajó a la cocina y descolgó el trabuco de la pared.
Böylece pantolonunu üzerine çekip aşağı, mutfağa indi ve alaybozanını duvardan aldı.

Bien, entonces puedes disparar el trabuco.
Tamam o zaman karabinayı ateşlersin.

¿No tienes un trabuco o una escopeta o algo?
Alaybozan ya da av tüfeğin falan yok mu?

Cuando irrumpan por el portal, tendremos sólo un tiro con el trabuco.
Kapıya saldırdıklarında karabina ile tek atış şansımız var.

Estamos haciendo un trabuco muy grande.
Gerçekten çok büyük bir karabina yapacağız.

En realidad es el tamaño de mi trabuco.
Bu aslında benim alaybozan ( tüfek ) boyutlu şeyim.

Esto es peor que un trabuco
Misket tüfeğinden daha beter

Pero en la propia España se usaban todavía en 1475-1476, durante el sitio de Burgos, los trabucos.
Fakat İspanya'da bile, 1475-1476 Burgos kuşatması sırasında, hâlâ kapanlar kullanılmaktadır.

¡Y el teniente Summers había disparado el trabuco del señor Prettiman sin herir a nadie!
Üstelik Bay Summers, Bay Prettiman'ın karabinasını kimseyi yaralamadan ateşlemişti!

NO CREO QUE UN VIEJO TRABUCO OFREZCA MUCHA PROTECCIÓN.
Böyle bir külüstürün etkili bir koruma sağlayacağını sanmıyorum.

¿Qué es, un trabuco?
Bu kahrolası bir silah mı?

Un trabuco.
Bir karabina.

Más como un trabuco, en realidad.
Aslında alaybozan tüfeği gibi.

Bueno, ¿de quién fue la idea del trabuco?
Alaybozan tabancası kimin fikriydi?

Alekséi Aleksándrovich hablaba tan deprisa que se trabucó y no fue capaz de pronunciar la palabra.
Aleksey Aleksandroviç o kadar hızlı konuşuyordu ki, dili dolaştı ve bu sözcüğü bir türlü söyleyemedi.

Sí, un trabuco.
Evet, manyak bir silah.

El trabuco te llegaba hasta aquí.
Alaybozanın boyundan büyüktü.

¿Sabes por qué le dicen trabuco a esa cerbatana que tienes?
Senin gibi ezikler neden alaybozan kullanıyor biliyor musun?

Estaba yo solo con mi pata de palo y mi pala de madera y mi ojo de cristal y mi trabuco polaco.
Sadece ben ve benim eski tahta bacağım, ve benim eski tahta küreğim ve benim cam gözüm, Polyak kalemim.

Todas las unidades de Tomás disponían de muchas máquinas de cerco y catapultas mientras sus barcos estaban bien provistos de «fuego griego» y trabucos navales de gran envergadura.
Thomas'ın kuvvetlerinin tamamının kuşatma makineleri ve mancınıklar ile bol bol tedariği, filosunda da birçok gemi mancınığı ve buna ek olarak bol miktarda Rum ateşi vardı.

Y trabucos.
Ve borazan tüfeği.

¿Haz oído del trabuco?
Karabina diye bir şey duydun mu?

¡ Tráeme el trabuco!
Bana tüfeğimi getirin!

Mira, así trincamos el trabuco este
Silahı da bu sayede bulduk

Billy Rogers, Summers al disparar el trabuco, Deverel y Cumbershum, Anderson, ¡el temible y cruel Anderson!
Billy Rogers, Summers'ın silahı ateşlemesi, Deverel ile Cumbershum, Anderson, tehditkâr, zalim Anderson!