vino oor Turks

vino

/'bi.no/ naamwoord, werkwoord manlike

Bebida alcohólica hecha por fermentación de jugo de frutas.

Vertalings in die woordeboek Spaans - Turks

şarap

naamwoord

bebida alcohólica

Tom a menudo toma un poco de vino después de cenar.
Tom akşam yemeğinden sonra çoğunlukla biraz şarap içer.

içki

naamwoord

Sé que no es el momento adecuado pero ¿te gustaría venir conmigo a tomar algo?
Uygun bir zaman olmadığını biliyorum ama ufak bir içki için bana katılmak ister misiniz?

mey

Hoy, Enid y yo iremos a pasar una semana en el país de los vinos.
Enid ile hafta sonunu Mey kasabasında geçirmek üzere bugün yola çıkıyoruz.

sücü

çakır

Soortgelyke frases

producción del vino
Şarapçılık

vino de jerez
şeri

vino espumoso
Köpüklü şarap

botella de vino
Salmanazar

ojos que no ven corazón que no siente
gözden ırak olan gönülden de ırak olur

vino tinto
kırmızı şarap

vino de Oporto
Porto şarabı

vino blanco
beyaz şarap

no hay mal que por bien no venga
her işte bir hayır vardır

voorbeelde

No vino hasta el mediodía.
O, öğleye kadar gelmedi.

¿No vino nunca al estudio aquí con un novio?
Sevgilisiyle birlikte stüdyonuza gelmiş olamaz mı?

Era la primera persona que se me vino a la mente.
Aklıma gelen ilk isim oydu.

Aquel domingo se daba la comunión, y en la iglesia baptista el pan es pan, pero el vino es mosto de uva.
Gittiği o gün Aşai Rabbani ayini vardı ve Protestan kilisesinde ekmek ekmektir de, şarap üzüm suyudur.

¡ No, yo quiero vino dulce!
Hayır, beyaz istiyorum!

Luego vino Renee y la cambió.
Sonra Renee gelmiş ve değiştirmiş.

¿De dónde vino?
Nereden geldi?

Vino a mí.
Bana geldi.

¿Sabías que Ana vino aquí y no lo compartiste?
Ana'nın buraya geldiğini biliyordun ve bunu benimle paylaşmadın mı?

Apenas había bebido unos sorbos de vino, pero se sentía drogada y con dolor de cabeza.
Şaraptan sadece birkaç yudum almıştı, ama hiç hali yoktu, ayrıca fena halde başı ağrıyordu.

Éste es un vino sabio.
Bu, eski olgun bir şarap.

James, mi mejor amigo vino a darme una mano.
En iyi arkadaşım James bana yardım eli uzatmaya gelmişti.

Vino para aquí después de la Guerra Fría.
Soğuk savaş sonrası buraya gelmiş.

¿De dónde vino eso?
Bu da nerden geldi?

Vino aquí para ayudarme a limpiarme.
Beni iyileştirmek için buraya geldi.

¿Recuerde el día en que usted vino aquí en el autobús?
Buraya otobüsle geldiğin ilk günü hatırlıyor musun?

Tiene la mente envenenada por el vino y la edad.
Aklı, kan şarabı ve yaştan zehirlenmiş artık.

Bianca vino, y me trajo un acuerdo con la fiscalía.
Bianca uğradı bana bir anlaşma getirdi.

No vendemos vino.
Şarap satmıyoruz.

Luego vino el corte, ¿correcto?
Daha sonra kesme işi geldi, değil mi?

Cubitos de hielo, vino, hojas de afeitar...
Buz kalıpları, şarap, jilet.

Toma, llévate este jamón y esta botella de vino y este pan francés para que celebres con tus amigos este día memorable.
Al şu jambonu, ekmeği ve şarap şişesini, bu unutulmaz günü dostlarınla birlikte kutla.

Mickey Mantle vino a llevársela montado en Secretaria.
Mickey Mantle gelip almış ve müdüriyete vermiştir.

Sé por qué vino.
Neden burda olduğunuz biliyorum.

No, iré a buscar el vino.
Yok ya, ben şarap almaya gideyim.