fatigué oor Turks

fatigué

/fa.ti.ɡe/ adjektief, werkwoord manlike

Ayant besoin de repos ou de sommeil, généralement suite à un travail épuisant ou une activité physique.

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

yorgun

adjektief

Ayant besoin de repos ou de sommeil, généralement suite à un travail épuisant ou une activité physique.

Tom n'avait aucune idée de la fatigue de Marie.
Tom Mary'nin ne kadar yorgun olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.

bitkin

Elle avait l'air très fatiguée.
O çok bitkin görünüyordu.

dermansız

halsız · bitap · ...-den bıkmış

Soortgelyke frases

fatiguer
canını sıkmak · tedirgin etmek · yormak

fatiguée
yorgun

se fatiguer
yorulmak

je suis fatiguée
yorgunum · yoruldum

fatigue
Hâlsizlik · bitkinlik · eziyet · hâlsizlik · yaşlanma · yorgun · yorgunluk · yorulma · yük · zahmet

je suis fatigué
yorgunum · yoruldum

être fatigué
usanmak · yorulmak

Fatigue
Yorulma

voorbeelde

« Quand elle a été toute nue, elle s’est sans doute sentie fatiguée.
“Çırılçıplak kaldığında, belli ki kendini yorgun hissetti.

Elle pensait que les comprimés provoqueraient une profonde fatigue et qu'elle allait se noyer.
Hapların kendisini büyük bir yorgunluğa sürükleyeceğini ve böylece boğulacağını düşünüyordu.

Non, je suis juste fatigué.
Aslında sadece yorgunum.

Ils subissaient la maladie, la chaleur, la fatigue, le froid, la peur, la faim, la souffrance, le doute et même la mort.
Onlar hastalık, sıcak, bitkinlik, soğuk, korku, açlık, acı, şüphe ve hatta ölümle uğraşmışlardı.

Le marquis était honteux et fatigué.
Marquis utanmış, hem de yorgundu.

Tom savait que Marie était fatiguée.
Tom, Mary'nin yorgun olduğunu biliyordu.

Que je suis fatigu de mon bien et de mon mal!
İyilik ve kötülüklerimden ne kadar bıktım.

– Je ne doute pas de ton courage, Nadia, mais il est des fatigues physiques qu’une femme ne peut supporter
“Cesaretinden kuşkum yok Nadya ama bir kadının katlanamayacağı bedensel yorgunluklar vardır.”

Pas si fatigué que ça pour t'avoir vu au coté du lit de Jason quand il dormait.
Jason uyurken yatağının başına gelmeni görmeyecek kadar değilim.

Oh, ça me fatigue de méditer, mais je crois que ça marche.
Meditasyon yapmaktan yoruldum ama sanırım işe yarıyor.

Il disait être fatigué de rester assis.
Oturmaktan yorulduğunu söylemiş.

Dis à Tom que je suis trop fatigué pour l'aider.
Tom'a ona yardım etmek için çok yorgun olduğumu söyle.

Mon père est très fatigué.
Babam çok yorgun.

Ainsi, Luth s’épargnait la fatigue de marcher du comptoir à la porte et de revenir.
Böylece Lute da tezgahtan kapıya yürüyüp geri dönme zahmetinden kurtulmuş oluyordu.

il n’y a pas de lassitude le dimanche, disait Favourite ; le dimanche, la fatigue ne travaille pas.
“Pazarları yorgunluk olmaz,” diyordu Favourite; “Yorgunluk pazarları çalışmaz.”

Fatigue prolongée après exercice
Egzersiz sonrası uzun süreli yorgunluk

Fatigué de son nom, il a décidé de le changer.
İsminden sıkılınca, değiştirmeye karar verdi.

De fatigue, je voulais dire.
Yorgunluktan öldü, bitti yani.

Je suis fatigué
Çok yorgunum

Je suis fatigué, Eve
Yoruldum, Eve

Je suis fatiguée de perdre contre toi!
Sana kaybetmekten sıkıldım.

Écoutez, je suis fatigué et occupé.
Canım çok sıkkın, meşgulüm.

Tout ce travail devait commencer à le fatiguer
Sanırım, bahçe işi onu yormaya başlamış olmalı

« Vraiment je saturerai l’âme fatiguée » Jérémie, chap.
“Yorgun Canı Ferahlatacağım” Yeremya, böl.

Je suis fatigué de la vie.
Kimseyle iletişim kurmamalıyım.