in feite oor Turks

in feite

bywoord

voorbeelde

Dat kan me in feite allemaal niks schelen
Şahsen umurumda bile değilsin

In feite vertelt het je misschien iets over mij dat ik me niet herinner.
Hatırlamıyor olmam, muhtemelen sana birşeyler anlatıyordur.

In feite doet z'n partner het meeste zware werk.
Yani aslında ortağı yapıyor esas işi hep.

Alle deeltjes waar we uit bestaan, zijn in feite opgerolde branen.
Bütün parçacıkların yapıları aslında küçük bir yukarı kıvrıImış branesler gibidir.

In feite is dit een krachtige aanwijzing dat Gods koninkrijk werkelijk is beginnen te regeren.
Aslında bu, Tanrı’nın Krallığının gökte hüküm sürmeye başlamış olduğunun güçlü bir belirtisidir.

Kendrick zegt: „Vriendelijke mensen worden in feite erelid van de kudde.
Kendrick “Arkadaş canlısı insanların sürünün fahri üyesi haline geldiğini söyleyebiliriz” diyor.

In feite werd een van de ondernemingen (Teléfonos de México) die werd geprivatiseerd, gekocht met overwegend Japans kapitaal.
Gerçekten de, özelleştirilen kamu kuruluşlarından bir tanesi (Teléfonos de México) çoğunlukla Japon sermayesi tarafından satın alındı.

Het zou in feite van kwaad tot erger met ons kunnen gaan.
Aslında yaşamımız daha da kötü bir hale gelebilir.

Als ze onderweg niet was tegengehouden, zou ze Jomann in feite getroffen hebben.
Eğer yolda durmamış olsaydı Jomann'la karşılaşacakü.

Hier, hier, in Kenia in Oost-Afrika komen ze in feite net uit een lange droogteperiode.
Burada, burada, Kenya, Doğu Afrika aslında uzun bir kuraklık döneminden yeni çıkmış oluyorlar.

Hebt u er weleens bij stilgestaan wat het koninkrijk van God in feite is?”
Tanrı’nın Gökteki Krallığının nasıl bir yönetim olacağını hiç merak ettiniz mi?”

In feite is het Internet een omvangrijke verzameling bibliotheken met visueel aantrekkelijke documenten.
Internet, aslında, görsel yönden çekici dokümanlarla dolu büyük bir kütüphaneler topluluğu gibidir.

En Nick in feite ook niet.
Yani Nick'in de değil, gerçekten.

In feite besta je niet voor ons.
Sen bizim için yok sayılırsın.

In feite, de juistheid van de alcoholtest, is, gegeven de omstandigheden, op zijn minst twijfelachtig.
Aslına bakarsan söz konusu koşullar altında bir alkol testinin meşruluğu tartışmalıdır.

In feite zijn ze 1 van de 3 meest intelligente hondenrassen.
Aslında onlar istihbarat için en iyi üç köpekten biri.

Het is in feite aan de geschiedenis om aan te tonen wat goed en wat fout is.
Bu yüzden de neyin doğru, neyin yanlış olduğunu aslında tarih gösterir.

In feite zijn veel huwelijken hierdoor uiteengevallen.
Gerçekten bu gibi şeyler birçok evliliğin parçalanmasına neden olmaktadır.

In feite...
Aslında...

In feite, bent je een miljonair.
Aslında, bir milyonersin.

Maar ze zijn willekeurig en in feite zinloos. "
" Ama bunlar rastlantısaldırlar ve esasında anlamsızdırlar. "

Beide stukken hoorden in feite bijeen.
Esasen ikisi bağlantıIıydı.

In feite deed je het tegenovergestelde.
Hatta, tam tersini yaptın.

In feite is mijn evenwichtssysteem zeer gevoelig, maar dit is eh... anders.
Aslında vestibüler sistemim oldukça hassastır, ama bu biraz farklı.

Dat bleek fout te zijn, het is in feite een motivatiesysteem, een systeem om iets te willen.
Onun öyle olmadığı, aslında bir motivasyon sistemi, bir arzulama sistemi olduğu ortaya çıktı.