venir oor Turks

venir

/be.'nir/ werkwoord

Desplazarse de lejos hacia más cerca.

Vertalings in die woordeboek Spaans - Turks

gelmek

werkwoord

Desplazarse de lejos hacia más cerca.

No viniste a las cuatro. Por eso se fueron sin ti.
Sen saat dörtte gelmedin. Bu yüzden onlar sen olmadan gittiler.

varmak

werkwoord

Sólo tomé dos copas de vino.
Yalnızca iki bardak şarabım vardı.

boşalmak

werkwoord

El se vino en mi boca como en un Kleenex y mi boca y yo dejamos de existir.
Sanki mendilmişçesine boşaldı ağzıma ve ağzım ile benliğim yok oldu.

attırmak

werkwoord

Viejo, ya me vine dos veces desde que llegué.
Buraya girdiğimden beri iki defa attırdım bile.

Soortgelyke frases

producción del vino
Şarapçılık

vino de jerez
şeri

vino espumoso
Köpüklü şarap

botella de vino
Salmanazar

ojos que no ven corazón que no siente
gözden ırak olan gönülden de ırak olur

vino tinto
kırmızı şarap

vino de Oporto
Porto şarabı

vino blanco
beyaz şarap

no hay mal que por bien no venga
her işte bir hayır vardır

voorbeelde

Sí, bueno, tal vez el error que cometí fue venir a casa.
Evet, belki de yaptığım asıl hata eve dönmekti.

Los evangelistas sabían que Jesús había vivido en el cielo antes de venir a la Tierra.
İncil yazarları, İsa’nın yeryüzüne gelmeden önce gökte yaşadığını biliyorlardı.

Te dije que no tienes que venir a hacernos el desayuno.
Bize gelip kahvaltı hazırlamak zorunda değilsin demiştim sana.

De haber sabido que iban a venir hoy, habría hecho que se fuera a la cama al mismo tiempo que yo.
Bu akşam onların geleceğini bilseydim, ne yapıp yapar, ben yattığım sırada onu da yatırmanın bir yolunu bulurdum.

¿Sara también va a venir?
Sara da geliyor mu?

Tengo que pediros algo... mañana... ¿podríais venir con vuestro marido?
“Yarın...yeniden gelip...eşinizi de getirir misiniz?

Puedes meterles una buena, y no se van a venir abajo porque pueden tirar el dinero.
Yani turnayı gözünden vurabilirsin. Çünkü adamlar parayla oynuyor.

Queríamos llevar a cabo una ofensiva y debían venir a ayudarnos tropas del norte y luego también del sur, de Wosek.
Bizim taarruza geçmemiz gerekiyordu, daha sonra kuzeydeki ve güneyde Osiyek’teki ordular yardımımıza gelecekti.

¿No te perdiste al venir desde el aeropuerto?
Havaalanından gelirken kaybolmadın mı?

No tienes que venir aquí arriba si no quieres.
Eğer istemiyorsan yukarıya çıkmamalısın.

Su mujer tiene que venir pronto.Querrá ver vivo a su marido
Karisi hemen buraya gelmeli,...... eger kocasini son kez canli görmek istiyorsa

No suelo venir aquí con una mujer.
Genelde burada bir hatunla yemem.

Te vi venir, no mucho antes de que llegaras.
Sen gelmeden kısa bir süre önce, geleceğini gördüm.

Entonces, si quieren verla... ellos pueden venir a nuestra casa... a visitarla.
Bence, eğer isterlerse başka aileler gelip Lucy'yi benim evimde ziyaret etsinler.

Debes venir conmigo.
Benimle gel.

Muchas gracias por venir tan pronto.
Bu kadar çabuk geldiğiniz için teşekkürler.

¡ Tiene ud. que venir!
Orada olmak zorundasın.

Tienes que venir a jugar a Georgia, Brian.
Georgia'da oynamaya gelmelisin, Brian.

Gracias por venir.
Geldiğiniz için teşekkür ederim.

De hecho, nunca quise venir aquí en primer lugar.
Aslına bakacak olursan, ben buraya gelmek bile istememiştim.

¡Infeliz de mí, tenía que venir a Finlandia, yo, un español, para encontrarme con el sol de Carlos V!
“Heyhat, benim gibi bir İspanyol’un, Şarlken’in güneşini görmesi için Finlandiya’ya gelmesi gerekiyormuş!”

No, pero son más que bienvienidos a venir a la estación y hablar con el asesino
Hayır ama isterseniz karakola gidip tetikçiyle konuşabilirsiniz.

¿Quieres venir conmigo?
Gelmek ister misin?

¡ El único motivo por el que me contrataste es porque me follo a tíos para vivir y creíste que te podría venir bien a ti!
Beni yanında tutmanın tek sebebi orospuluk yapmamdı işine yararım diye düşündün!

Por eso los hice venir.
Sizi bu yüzden buraya çağırdım.