tenedor oor Turks

tenedor

naamwoord manlike

Utensilio con puntas utilizado para llevar comida sólida a la boca.

Vertalings in die woordeboek Spaans - Turks

çatal

naamwoord

Utensilio con puntas utilizado para llevar comida sólida a la boca.

Hay una regla con respecto al uso de cuchillos y tenedores.
Bıçak ve çatal kullanımı ile ilgili olarak bir kural vardır.

Tenedor

Vertalings in die woordeboek Spaans - Turks

Çatal

Hay una regla con respecto al uso de cuchillos y tenedores.
Bıçak ve çatal kullanımı ile ilgili olarak bir kural vardır.

Soortgelyke frases

tenedor de libros
muhasebeci · muhasip · sayman

voorbeelde

Para ganar, tendrán que usar algo más que tenedores y flatulencia.
Onu yenmek için, çataldan ya da mide gazından fazlasına sahip olmanız gerek.

Tanto como clavarme un tenedor en un ojo.
Gözüme çatal saplarım daha iyi!

Olvídese del holocausto nuclear; es el tenedor de lo que hay que preocuparse.
Nukleer katliamı bir yana bırakın; endişelenmemiz gereken şey buradaki ayrışmadır.

Sí, podrías poner los cuchillos y los tenedores
Evet, çatal ve bıçakları getirebilirsin

Algunos tenedores.
Birkaç çatal.

Sobre ellos había tenedores y cuchillos para seis u ocho personas.
Kumaşların üzerine altı ya da sekiz kişi için çatal bıçak konulmuştu.

Los tenedores y los cuchillos eran de un tipo que nunca había visto, pero no tan raros como para resultar incómodos...
Çatalları, bıçakları hiç görmediğim cinstendi, ama insanı huzursuz edecek kadar da yabancı değildi...

¿Podría traernos un tenedor?
Bir çatal alabilir miyiz?

Cuchillos, cucharas, tenedores.
Bıçaklar, çatallar, kaşıklar.

¿Por qué va este tenedor a la derecha?
Bu çatal neden sağda?

Escondí un tenedor en mi mano derecha, alargué suavemente esa mano sobre el muslo de Xénie.
Sağ elimde bir çatal saklıyordum, bu elimi yavaşça Xenie'nin uyluğuna doğru uzattım.

Debí traer un tenedor grande.
Büyük pasta çatalımı getirmem gerektiğini biliyordum.

De la habitación de delante le llegaban voces y un sonido de cuchillos y tenedores, pero no se atrevió a entrar.
Ön odadan çatal bıçak sesleri, gürültüler geliyordu ama oraya girmeyi göze alamadı.

Hay un tenedor.
Bir çatal var.

Estos son los tenedores y cuchillos de la sala de descansos.
Bunlar mutfaktaki çatal ve bıçaklar.

Solo recuerden, como dijo una vez Dave Liniger, "No se puede tener éxito llegando a un banquete de contribución con solo un tenedor".
Şunu hatırlayın, Dave Liniger'ın bir zamanlar söylediği gibi, "Grup yemeğine sadece bir çatalla gelerek başarılı olamazsın."

Este interés renovado en los buenos modales se refleja en la proliferación de libros, manuales, columnas periodísticas de consejo y programas de televisión que consideran desde el tipo de tenedor que se debe usar en una comida formal hasta cómo dirigirse a alguien en las relaciones sociales y de familia que tan complejas son y tan rápidamente cambian hoy día.
Terbiye konusunda tazelenen bu ilgi, kitaplarla broşürlerin, makalelerin ve televizyon programlarının artışından belli oluyor—resmi bir yemekte hangi çatalın kullanılması gerektiği sorusundan bugün giderek karmaşıklaşan ve çabuk değişen sosyal ve aile ilişkilerinde, başkasına nasıl hitap edilmesi gerektiği sorununa kadar ileri gitmektedir.

Cuchara a la izquierda, tenedor a la derecha.
Sol tarafta kaşık, sağda çatal.

El tenedor es pequeño.
Çatal küçük.

¿Por casualidad no tendrás un tenedor bien grande?
Sende kocaman bir çatal yoktur, değil mi?

¿Alguien puede ayudarme a levantar mi tenedor?
Birisi çatalımı kaldırmamama yardım edebilirmi?

–Me voy haciendo mayor, Guppy -dice el señor Jobling, que utiliza tenedor y cuchillo con constancia y delectación.
"""Büyüyorum, Guppy,"" diyor Bay Jobling, çatalıyla bıçağını neşeli bir çabuklukla kullanarak."

Te quedaste dormido y un prisionero huyó con un tenedor.
Sen uyuyakaldın, ve bir mahkum yemek çatalını kullanarak kaçtı.

A veces necesito un tenedor, y se obtiene por mí.
Bazen çatal lazım oluyor ve sen bana veriyorsun.

Billy, ayúdame a meter el tenedor en el enchufe.
Her şey yolunda. Billy, çatalı prize sokmama yardım et.