angoisse oor Turks

angoisse

/ɑ̃ɡwas/ naamwoord, werkwoord vroulike

Détresse mentale extrême.

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

kaygı

naamwoord

L’effondrement de l’économie mondiale sème stress et angoisse.
Dünya ekonomisindeki çöküş, stres ve kaygının gitgide yayılmasına neden oluyor.

sıkıntı

naamwoord

Je suis désolée si je t'ai angoissé avec ça, Piper.
Ama, Piper sen neden olabilecek herhangi bir sıkıntı için çok üzgünüm.

endişe

naamwoord

Je suis angoissée depuis que le léopard s'est échappé.
Vicdan azabı çekiyorum ve leopar kaybolduğundan beri endişe içindeyim.

tasa · korku · anksiyete · elem · ızdırap · merak

Soortgelyke frases

angoisse de castration
iğdiş kompleksi

angoissant
korkunç

angoissé
sıkıntılı · üzüntülü

angoisser
kaygılandırmak · korkutmak

voorbeelde

Outre l’angoisse extrême qui le taraudait, pensez aux déceptions et aux humiliations qu’il a subies.
Son gecesinde yaşadığı oldukça ağır zihinsel stresin yanı sıra, nasıl aşağılandığını ve kim bilir ne büyük hayal kırıklığına uğradığını da bir düşünün.

Y a un bonheur naissant et en même temps, une angoisse...
Yeni başlamış bir mutluluk var ama bir yandan da elem dolu.

J'ai sauté en arrière avec un grand cri d'angoisse, et a chuté dans le couloir juste que Jeeves est sorti de sa tanière pour voir de quoi il s'agissait.
Ben acı bir sesle bağırmaya geriye doğru atladı ve salonun içine yuvarlandı Jeeves sorunun ne olduğunu görmek için onun den çıktı.

Son cœur éprouvait une angoisse étrange et battait irrégulièrement.
Kalbine garip bir sıkıntı iniyor ve düzensiz atıyordu.

D'où l'angoisse qui pousse nos mâles au masochisme.
O zenginlik kaygı yaratıyor, insanları mazoşizme yönlendiriyor.

A cette fin nous servent les arts, dont l'effet, dans des salles de spectacle, est de nous porter au haut d'angoisse.
Sanat, işte tam bu noktada işe yarar; gös teri salonlarında açıkça görüldüğü gibi, bizi kaygının doruklarına taşır.

(Psaume 55:22). Lorsque nous nous déchargeons de tous nos fardeaux — nos angoisses, nos soucis, nos déceptions, nos craintes, etc. — sur Dieu, en ayant une foi totale en lui, notre cœur trouve le calme, “la paix de Dieu, qui surpasse toute pensée”. — Philippiens 4:4, 7; Psaume 68:19; Marc 11:24; 1 Pierre 5:7.
(Mezmur 55:22) Endişe, kaygı, düş kırıklığı, korku v.b. tüm yükümüzü tam bir iman gösterip Tanrı’ya bırakırsak, iç huzuruna, “Allahın her anlayışın çok üstünde olan selâmeti[ne] (barışına)” sahip oluruz.—Filipililer 4:4, 7; Mezmur 68:19; Markos 11:24; I. Petrus 5:7.

A l'angoisse de la guerre,... s'ajoute celle de la survie de leur famille.
Onlara göre, bir tek savaşın çilesi yoktu aynı zamanda ailelerini de geçindirme endişeleri vardı.

Quelle nuit passa la triste Miriota au milieu des angoisses et des pleurs !
Üzgün Miriota, sıkıntılar ve hıçkırıklar arasında öyle kötü bir gece geçirdi ki!

La perspective, cette alchimie avec laquelle nous, humains, jouons. Transformer l'angoisse en fleur.
Bakış açısı, bizim içimizde oynadığımız bir simyadır, acıyı çiçeğe dönüştürmek.

Ce crime gratuit fait un peu oublier les angoisses précédentes.
Bu bedava cinayet daha önceki sı h ı ıı tılarını biraz olsun unutturur.

Il a parlé d’une époque où l’angoisse des nations serait telle qu’elles ne sauraient que faire, et où les hommes défailliraient par peur et attente des choses venant sur la terre.
Aynı zamanda onun bildirdiğine göre, o zaman milletler arasında öyle bir ıstırap olacaktı ki, insanlar ne yapacaklarını bilemeyecekler, yeryüzünde gerçekleşecek olayları beklemekten ve korkudan baygınlık geçireceklerdi.

Il angoisse à l'idée de vous voir.
Seninle tanışmak için sabırsızlanıyor.

Tes mains tremblent, t'as des sueurs la nuit, de l'angoisse et de la paranoïa.
El titremesi, gece terlemesi, bulantı, paranoya hepsi sende var.

Kevin, arrête de t'angoisser.
Kevin lütfen! Endişe etme.

Ce qui devait arriver arriverait ; toute la peur et l’angoisse du monde n’y changerait rien.
Her ne olacaksa sonuçta olacaktı ve korku veya endişelenmek bir şeyi değiştirmezdi.

Ils étaient, c’est compréhensible, remplis d’angoisse et de crainte.
Onların, kaygılandıkları ve korku içinde oldukları anlaşılıyordu.

Mon ami se souvenait que sa grand-mère, en route pour aller rendre visite à son petit-fils en prison, avait les larmes aux yeux en priant avec angoisse : « J’ai essayé de mener une bonne vie.
Arkadaşım babaannesinin hapishanedeki torununu ziyaret etmek için yolda giderken gözlerinden akan yaşlarla, “Güzel bir hayat yaşamaya çalıştım.

L'angoisse avant le mariage.
Düğün stresi.

Il chuchote des choses à ses victimes et se nourrit de leurs angoisses.
Kurbanların kulaklarına fısıldıyor, onların özündeki güvensizlikle besleniyor.

Tu es angoissée?
Gergin misin?

J'angoisse pour les petits.
Çocuklar için endişeleniyorum.

La chronologie de la Bible, l’accomplissement des prophéties et le témoignage de l’Histoire convergent pour arrêter en 1914 la fin des “temps fixés des nations” et le début d’un temps d’ “angoisse des nations”. — Hébreux 12:22; Luc 21:24-26; Révélation 11:15.
Mukaddes Kitabın kronolojisi, peygamberliklerin gerçekleşmesi ve tarihçilerin şahadeti ile birlikte, M. S. 1914 yılını, “milletlerin tayin edilmiş zamanları”nın sonu ve “milletlere şiddetli ıstırap (YD)” devresinin başlangıcı olarak işaretler.—İbr. 12:22; Luka 21:24-26; Vah. 11:15.

Tous les grands dirigeants ont eu un trait commun : c'était la volonté d'affronter sans équivoque les angoisses majeures de leur peuple à leurs époques respectives. Telle est l'essence même de la conduite des affaires et rien de plus.
Bütün harika liderlerin genelde tek bir karakteristik özelliği vardır: kendi zamanlarındaki halklarının en büyük endişesine açıkça karşı koymak. Daha fazlası değil, sadece bu, liderliğin esasıdır.

Personne ne veut d'une vie pleine... d'angoisse, de peur et de frustration.
Kimse kaybetmek istemez, hayatında endişe, korku, gerginlik istemez.