Kansızlık oor Frans

Kansızlık

Vertalings in die woordeboek Turks - Frans

Anémie

anomalie de l'hémogramme

Kansızlık mı, demir eksikliğin var o zaman
De l' anémie, c' est un manque de fer

kansızlık

/kansɯz'ɫɯk/ naamwoord

Vertalings in die woordeboek Turks - Frans

anémie

naamwoord vroulike

Çocuk düşük ateş ve hafif kansızlık gösterdi.
Elle présentait une petite fièvre et une légère anémie.

Soortgelyke frases

akdeniz kansızlığı
thalassémie

voorbeelde

Anemi belirtileri var, ben de kansızlığa karşı tedavi uyguluyorum.
Les symptômes sont ceux de l'anémie, c'est pour cela que je la traite.

Hem Güney ve Batı Asya’da hem de Afrika’da hamile kadınların yaklaşık üçte ikisinde klinik kansızlık vardır.
En Afrique ainsi qu’en Asie du Sud et de l’Ouest, près des deux tiers des femmes enceintes souffrent d’anémie.

(7) Kansızlığa yol açan nedir ve bunun telafisi için ne yapılabilir?
7) Qu’est- ce qui provoque l’anémie, et comment y remédier ?

İnsan vücudu kansızlığa ne ölçüde dayanabilir?
Quel taux d’anémie le corps humain est- il en mesure de supporter ?

Biraz da kansızlık var.
Elle est un peu anémique aussi.

Kansızlığı düzeltmek için ne yapılabilir?
Qu’est- ce qui peut être fait pour y remédier ?

Orak hücreli kansızlık hastalığı olduğu halde sahip olduğu nimetleri düşünüyordu.
Malgré sa drépanocytose, elle fait le compte des choses dont elle peut se réjouir.

Kansızlıktan oluyor.
C'est juste le manque de sang.

Eh, biraz kansızlık çeker gibi gözüküyor, Petey.
Elle est trop anémique.

Kansızlık, havayolu darlığı
Anémie, voies aériennes obstruées

Hipertansiyon kaynaklı kansızlık mı?
Ischémie globale due à l'hypertension?

Kansızlık çekiyor.
Elle est anémique.

Taramada kansızlık gözükmüyor mu?
L'ischémie apparaitrait, non?

Otuz yılı aşkın bir zamandan beri, proletarya devleti, hiçbir kansızlık belirtisi göstermemiştir.
L'État prolétarien, depuis plus de trente ans, n'a donné aucun signe d'anémie progressive.

Sonradan sonuçları şiddetli bir kansızlığa dönüşebilecek...... tam bir inceleme yapmadan önce, basit bir atardamar yırtılması,... geçici felce yol açabilir
Une déchirure d' une artère mineure peut provoquer une mini- attaque mais si la déchirure grossit, ça devient une attaque ischémique

Bu ülkelerdeki birçok hastane kansızlıkla başa çıkmaya çalışıyor.
Dans ces régions, de nombreux hôpitaux doivent donc soigner autrement.

Bu kadar küçük oldukları için, bir gün nanoaygıtların küçücük kılcal damarlardan geçebileceği; kansızlığın olduğu dokulara oksijen verebileceği; damarlardaki tıkanıklıkları ve beyin hücrelerindeki plakları ortadan kaldırabileceği; hatta virüs, bakteri ve diğer enfeksiyon etkenlerini bulup yok edebileceği umuluyor.
On espère que ces nanodispositifs pourront un jour circuler dans les minuscules vaisseaux que sont les capillaires et livrer de l’oxygène à des tissus anémiés, désobstruer des vaisseaux sanguins, ôter la plaque sénile de cellules cérébrales, et même traquer et détruire les virus, les bactéries et autres agents infectieux.

Ancak uyum sağlayamayan genleri yüzünden zehirli mantar yer ve kansızlığı olan bir eş seçerse genleri yok olacaktır.
Si, du fait de gènes inaptes, il choisit des champignons vénéneux et des partenaires anémiques, ces gènes s’éteignent.

Kansızlık.
Anémie.

Kansızlık ve şeker hastalığı gibi belirli hastalıklar, dişetini ve kemik yapısını etkileyerek bazı kimseleri bu hastalığa karşı daha hassas yapabilirler.
Diverses maladies, comme l’anémie et le diabète, ont une action sur les gencives et l’os alvéolaire de la bouche, et peuvent donc rendre quelqu’un prédisposé à la paradontolyse.

Çocukları kansızlıktan öldürmeden önce kaç tahlil yapabiliriz?
sans les saigner?

Veletin biri sırf kansızlık çekiyor diye rahat rahat Uzay Kampı'na girebiliyor.
Le gamin d'à côté a été à un camp spatial quand il a eu la drépanocytose.

Daha fazla kan örneği alınmasının kansızlığa katkıda bulunacağını bildiğimden, Beytel bürosuna gelen tıp teknisyenine artık kan aldırmayacağımı söyledim.
Sachant qu’un trop grand nombre de prélèvements sanguins aggrave l’anémie, j’ai fait savoir au technicien de laboratoire qui venait à la filiale que je refusais désormais toute prise de sang.

Gözkapaklarının mukozası, dudaklar, tırnaklar; hepsinde kansızlığa bağlı aynı solgunluk var
Les muqueuses des paupières, les lèvres, les ongles : on retrouve partout la même pâleur exsangue