ressentir oor Turks

ressentir

/ʁəsɑ̃tiʁ/ werkwoord

Avoir à l'esprit.

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

hissetmek

werkwoord

Comme s'il voulait tout ressentir dans son propre corps, quand ils meurent.
Sanki buraya kadar gelip kurbanlar ölürken bunu bedenlerinde hissetmek istiyor.

duymak

werkwoord

Et malgré ce que tu ressens, je suis fière.
Sen böyle düşünebilirsin ama ben seninle gurur duyuyorum.

çekmek

werkwoord

Depuis combien de temps ressentez-vous cette douleur ?
Ne kadar süredir bu ağrıyı çekiyorsun?

voorbeelde

J' ai tout ressenti
Hala olanları hissediyorum

C'est ce qu'elle a ressenti quand tu l'as critiquée devant un patient.
Bir hastanın önünde eleştirilirken Susan da böyle hissetti.

Qui voudrait ne rien ressentir?
Kim hiçbir şey hissetmeden yaşamak ister?

Arlene, je suis sûr que dans un moment très court, tu vas ressentir la même chose pour le Shérif Burke.
Arlene, kısa süre içinde Şerif Burke için de aynı şeyleri hissedeceğine eminim.

Ce que je veux faire, c'est que chaque malade de Parkinson ressente ce qu'a ressenti mon oncle ce jour-là.
Yapmayı dilediğim, her Parkinson hastasını o gün amcamın hissettiği gibi hissettirmek.

Je refuse qu'elle soit trimbalée d'une famille à l'autre. sans même une seule fois ressentir... ce que c'est d'être aimé
Bir üvey anneden bir diğerine geçip durmasını istemiyorum ve sevildiğini hiç bilmeden.

Le jour de son baptême, un père de famille déclara: je dirigeais des chantiers de construction. Comme je m’enivrais chaque jour, mon travail commença à s’en ressentir.
Bir aile reisi vaftiz edildiği gün şunları anlattı: “Bir inşaata nezaret ediyor ve her akşam içki içip sarhoş oluyordum. Bu, zamanla işimi etkilemeye başladı.

— Eh, mon cher Basil, c’est bien pour ça que je peux le ressentir.
“Ah, sevgili Basil, işte tam bu nedenle hissedebilirim ya bunları.

Tu dois bien ressentir quelque chose.
Bir şey hissediyor olmalısın.

Qu' as- tu ressenti quand tu l' as vu?
Onu görünce neler hissettin?

«Qu’avez-vous ressenti vis-à-vis des soldats humaines?»
“İnsan askerler hakkında ne düşündün?”

J'ai ressenti toutes ces émotions.
Tüm duygularım ortaya çıktı.

Mais j’ai aussi ressenti de la joie à l’idée que leur courage et leur zèle avaient permis à tant de personnes de découvrir la vérité et d’apprendre à connaître notre Père plein d’amour. ” — Colette, Pays-Bas.
Ama aynı zamanda sevinç de duydum, çünkü onların gösterdiği cesaret ve gayretten ötürü pek çok insan hakikati öğrendi ve sevgi dolu Babamızı tanıdı.”—Colette, Hollanda.

Tu es en train d'en ressentir les effets.
Şu anda onu hissediyorsun.

Parce que j'ai écrit quelque chose que j'ai vraiment ressenti.
Hissettiğim şeyler hakkında yazdım.

Je suis censée ressentir ton visage.
Yüzüne dokunmam gerek.

Tu ressentiras ce que j' ai ressenti
Benim hissettiklerimi hissedeceksin

La terre ne trembla pas, le ciel ne me tomba pas sur la tête, mais je ressentis ce baiser dans tout mon corps.
Dünya dönmüyor, gökyüzündeki bulutlar hareket etmiyordu, ama o öpücüğü tepeden tırnağa tüm bedenimde hissetmiştim.

J’arrive à ressentir le poids de ses mains, rassurant, protecteur.
Ellerinin hissinin, ağırlığının rahatlatıcı ve koruyucu olduğunu hayal edebiliyordum.

Je n'ai jamais voulu ressentir cela!
Onun için böyle hissetmeyi hiç istememiştim.

Qu' avez- vous ressenti, Preston?
Nasıl hissettin Preston?

C'est ce que doivent ressentir des jumeaux séparés qui se rencontrent.
Doğduktan sonra ayrı düşen ikizler birbirlerini görünce böyle hissediyorlardır.

Vous avez tous probablement vécu des expériences similaires et ressenti cela.
(Alkış) Muhtemelen hepinizin, buna benzer deneyimleri olmuş, böyle hissetmiştir.

Je n'avais jamais ressenti ça avant, Willow.
Bugüne kadar hiç kimse için böyle şeyler hissetmedim Willow.

Mais je n'ai ressenti aucune pitié, car il n'a fait qu'endurer ce que ma bien-aimée avait enduré par sa faute.
Ama kalbim katılaşmıştı,... masum sevgilimin ölürken çektiği acıları tatması gerekiyordu.