il oor Turks

il

/il/ voornaamwoord

Une autre personne ; la personne précédemment mentionnée.

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

o

voornaamwoord

Une autre personne ; la personne précédemment mentionnée.

Bir diğer kişi; daha evvel bahsedilen kişi.

Mme. Brown avertit Beth que, si elle ne mangeait pas correctement, elle serait toujours en surpoids.
Bayan Brown, o uygun şekilde yemek yemezse, kalıcı kilolu olacağı konusunda Beth'i uyardı.

Soortgelyke frases

il s'avère que
meğer

je suis anglais
ben İngiliz'im · İngiliz'im

Tupolev Tu-4
Tupolev Tu-4

elle
le · o

Je n'accepte pas
geri çevirmek

je me suis fait volée
soyuldum

voorbeelde

Il y avait deux dragons dans la caverne.
Mağaranın içinde iki ejder vardı.

Espérons qu'il nous éclairera, au moins sur qui l'a poignardé.
Umarım olayı biraz aydınlatır, en azından kendisini bıçaklayanı.

— Il vaut mieux que tu ne leur parles pas de tes licornes
"""Onlara tekboynuzlarından söz etmesen daha iyi olur."""

Jusqu'à ce que l'on soit certain de ce qu'il a derrière la tête.
Neyin peşinde olduğuna emin olana dek.

Il y a quelqu'un dehors qui fait de mauvaises choses aux gens, Mme Zalman, et j'essaie de l'arrêter.
Dışarıda insanlara kötü şeyler yapan birileri var Bayan Zalman ve ben bunu durdurmaya çalışıyorum.

On lui coupa les mains le matin, les pieds à midi et le soir il eut la tête tranchée.
Sabahleyin elleri, öğlen ayakları, akşam olduğunda da başı kesildi.

Il faut les derniers résultats du labo.
Son yapılan laboratuar testlerinin sonuçlarını görmeliyim.

Il n'y avait qu'une chose qu'elle ne pouvait pas changer, et c'est combien elle te détestait.
Bir tek huyu değişmemiş o da sana karşı hissettiği kin.

Il est gentil.
Nezaket göstermiş.

13, 14. a) Comment Jéhovah se montre- t- il raisonnable ?
13, 14. (a) Yehova makullüğünü nasıl gösterir?

En fait, il va y avoir une réunion dans 1 mois et un jour, à Washington, à l'Académie nationale des sciences pour aborder exactement cette question.
Aslında, tam da bu konuyu ele almak üzere bir ay sonra Washinton D.C.'de ABD Ulusal Bilimler Akademisi tarafından düzenlenen bir toplantı gerçekleştirilecek.

THOMAS était un adolescent de 14 ans tout à fait normal. Élève brillant, il aimait de surcroît rendre service.
14 YAŞINDAKİ Tom, okulda yüksek not alan, komşularına yardım etmeyi seven, normal bir gençti.

Donc, il était ivre, il était facile de l'étrangler.
Kolayca boğulabilecek kadar sarhoştu yani.

Mais je connais très bien mon mari et il a besoin de quelqu'un comme vous en ce moment.
Ama kocamı herkesten iyi tanırım, ve şu an senin gibi birine ihtiyacı var.

Qu'est-ce qu'il dit?
Ne diyor?

Dehors, il me semble.
Dışarıda sanırım.

Il a mis une fille enceinte, puis il l'a tuée pour sauver sa carrière.
Kadını hamile bıraktığını öğrenince, kendi kariyerini kurtarmak için kadını öldürdü.

N’était- il pas inconvenant, et même lâche de sa part, d’agir ainsi ?
Böylece uygunsuz şekilde, hatta korkakça hareket etmiş olmadı mı?’

Dit- il la vérité ?
Hakikati mi konuşuyorlar?

Mademoiselle Carter, s'il vous plait.
Bayan Carter, lütfen.

C'est de votre avenir qu'il s'agit.
Burada mesele senin geleceğin.

Il faut partir pendant qu'ils changent de gardiens.
Bekçiler değişirken, gitmeliyiz.

Il a le droit de savoir où il va.
Onlarında bunu bilmeye hakları var.

Ils perdront du temps à le fouiller, puis il leur faudra encore un demi-cycle de marche pour rentrer faire leur rapport.
Bizi ararken de zaman kaybedecekler ve yarım devir de rapor vermek için geri dönerken.

Jésus Christ poursuit son illustration en disant: “Et il séparera les gens les uns des autres, tout comme le berger sépare les brebis des chèvres.
İsa Mesih, meseline şöyle devam ediyor: “Bütün milletler onun önünde toplanarak, çoban koyunları keçilerden ayırdığı gibi, onları birbirinden ayıracaktır.