o oor Koerdies

o

/o/ Letter, voornaamwoord, naamwoord

Hakkında konuşulan dişi şahıs (bir dişi için 3. tekil şahıs).

Vertalings in die woordeboek Turks - Koerdies

ew

voornaamwoord

O, her iki dilde de aynı kelimedir.
Ew heman peyv e di herdu zimanan de.

wê

Hatta o ayın sonunda tartıda gördüğüm rakamı daha önce hiç görmemiştim!
Bi ser de, di emrê xwe de, ez tu caran bi qasî wê demê bikîlo nebûm!

wî

Bunun üzerine o da eşi Mari de arabalarını sattı, vizelerini ve uçak biletlerini aldılar.
Kazûhîro û pîreka wî Marî erebeyên xwe firotin, vîze stendin û bilêtên teyarê kirîn.

o

Hemen ertesi gün O Século gazetesinde Rutherford biraderin konuşması hakkında bir makale yayımlandı.
Roja din, rojnameya bi navê O Século meqaleyeke der heqê gotara Birayê Rutherford de çap kir.

O

Letter

Vertalings in die woordeboek Turks - Koerdies

O

o wext/waxt/wextok,o zeman/deman

aw

Soortgelyke frases

o kalem benim
ew pênûs ya mine

voorbeelde

İşte budur! Aradığım o "ruhsal mesafeyi" bulmuştum, eserimin sonuçlarından kendimi koruyacak düzenek buydu.
زۆر دڵگیرە، ئەوە ئەو دووریەیە کە قسەدەکەم لەبارەیەوە ئەوە ئەو سازدانە سروشتیەیە کە دەتپارێزێت لە ئەنجامی ئیشەکەت

Bizler anlamaya yaklaştık ve kanıtlamaya, ki bugün gördüğümüz o kahverengi katman Leonardo da Vinci tarafından yapılmadı, bu da bize yanlızca bir başka çizim bıraktı, ki onu 5 asırdır göremiyorduk işte, teknoloji sağolsun.
ئهمه دۆزینهوهم بوو، لهوه تێگهیشتن که چاکهتی قاوهیی که ئهمڕۆ دهیبینن لهلایەن لیۆناردۆوه دانههێنراوه، که له پێنج سهده وێنهیهکی کێشراوی تری بۆ ئێمه بهجێ هێشت ئێمه نهماندهتوانی بیبینین، لهبهر ئهوه سوپاس بۆ تهکنهلۆژیا

Kadınların o masaya oturmalarını sağlamamız lazım.
ئەبوو ئێمە وا لە ئافرەتان بکەی کە لەسەر مێز دابنیشن

Yeşil öğrencinin zaten o konuda iyi olduğunu gösteriyor.
سهوز مانای قوتابی لێهاتوو دهگهیهنێت

Meryem’in sözleri onun şu özelliklerini nasıl yansıtır?
Ji gotinên Meryemê, em der heqê van xisûsiyetên wê de çi fehm dikin?

Onun öğrettiği şeyleri yapalım.
Gerek em emrên Îsa bînin cih.

Neler hissettiğini tam olarak anlamamız mümkün değil, ama Yehova seni anlıyor ve O seni güçlendirmeye devam edecek.
Em nikarin derdê te bi temamî fehm bikin, lê Yehowa te fehm dike û ewê qewet bide te û alî te bike.

Hatta o ayın sonunda tartıda gördüğüm rakamı daha önce hiç görmemiştim!
Bi ser de, di emrê xwe de, ez tu caran bi qasî wê demê bikîlo nebûm!

Görünen o ki insanlar sadece uçmayı hayal etmekle kalmıyor, bizi uçarken izlemek de istemiyorlar.
،ئێوە دەزانن، هەروەک ئەوەی بۆمان دەرکەوت . خەڵکانێک نایانەوێت خەون بە فڕینەوە ببینن .

Örneğin Charles Darwin gözlemlenebilen küçük değişikliklere dayanarak, kimsenin gözlemlemediği büyük değişikliklerin de gerçekleşmiş olabileceğini ileri sürdü.17 O, “basit” denilen ilk yaşam biçimlerinin çok uzun bir zaman boyunca çok küçük değişimlerle evrimleşerek, şimdiki milyonlarca yaşam biçimini meydana getirdiğini düşündü.18
Mesela Charles Darwîn li gor guheraniyên biçûk, ên ku çavnêrî dikare lê bê kirin, îda kir ku guheraniyên mezin, ên ku tu kesî çavnêrî lê nekiriye jî, pêk hatine.17 Ew fikirî ku şekilên jiyanê yên pêşî, yên ku jê re „hêsan“ tê gotin, di pêvajoya zemanekî zehf dirêj de, bi guheraniyên zehf biçûk bûne peresan û bi vî awayî bi milyonan şekilên jiyanê yên niha anîne holê.18

Bu işi yapıyorum çünkü görülen o ki dibimizdeki mikroskobik yaşam hakkında çok az şey biliyoruz.
بۆیە ئەم کارە دەکەم چونکە دەرکەوت زۆر کەم دەزانین لەسەر ژیانە مایکرۆسکۆپییەکەی زۆر نزیکە لێمانەوە.

O gece dördümüz birlikte arabada uyuduk.
Wê şevê em her çar di erebê de radizan.

Oysa ruhi gıda başka kanallardan geçerse değişmediğinden veya kirletilmediğinden emin olamayız (Mezm.
Eger xwarina ruhî ji kaniyeke din bê, dibe ku ew hatibe guherandin an xera kirin (Zeb.

Ne kadar korkarsak, o kadar kırılgan oluyoruz, o kadar korkak oluyoruz.
ئێمە کە زۆر دەترسین، ئێمە کە زۆر لاوازین ئێمە کە زۆر دەترسین

“O an çok büyük şaşkınlık yaşadım. Savcı, kapısında olmama rağmen ‘İfadesini almayacağım’ diyerek beni geri gönderdi.
‘’Ez gelekê ecêbgirtî bûm. Ez çûbûm ber deriyê dozgerî wî got ew îfadeya min nastîne û ez vegerandim.

Bir kez o güven kurulduğu zaman, dünyaya, Lübnan'ın ve Lübnanlıların gerçek renklerini barış ve uyum içinde yaşama arzusunu göstermek için herkes maratonun bir parçası olmayı istiyordu.
هەر کە متمانەکە بنیاتنرا، هەمووان دەیانویست بەشداری بکەن لە ماراسۆنەکەدا بۆ ئەوەی نیشانی هەموو جیهانی بەن ڕەنگی ڕاستەقینەی لوبنان و لوبنانییەکان و خواستیان بۆ ژیان بە ئاشتی و تەبایی چۆنە.

Sonrasında müttefik güçler onun koleksiyonunu inceledi ve tabloları buldu ve onları satanları aramaya başladı.
دوای ئەوە، هێزی هاوپەیمانەکان ئەو شتانەی کە کۆی کردبۆوە دەستیان بەسەردا گرت وە چەند وێنەیەکی کێشراویان دۆزییەوە بەدوای ئەو کەسانەدا ڕۆشتن کە ئەو شتانەی فرۆشت بوو

(Gülüşmeler) Böylece o da kaldı, ve iyi de oldu.
پێكهنین لهبهر ئهوه شتێكی باشبوو كهلهناویدا مایهوه

Şimdi, eğer oda arkadaşım, Lagos'ta bir TV programı sunan, ve kendini unutmayı tercih ettiğimiz hikayeleri anlatmaya adamış, korkusuz bir kadın olan arkadaşım Fumi Onda'yı tanısaydı ne olurdu?
چی دەبوو ئەگەر هاوژوورەکەم دەربارەی هاوڕێکەم فومی ئۆندا بیزانیایە کە ژنێکی چاو نەترس بوو، میوانداری بەرنامەیەکی تەلەفیزۆنی دەکرد کە هەموو ئەو چیرۆکانە دیاری دەکات کە ئێمە بەلامانەوە پەسەندە بۆ لەبیر کردن؟

Tetkiki onun dilinin konuşulduğu yakınlardaki bir cemaate ya da gruba devrederseniz kişi muhtemelen daha hızlı ilerleyecektir.
Ji bo ku ew zûtir bi pêş ve here, wê belkî baş be ku civat an komeke ku bi zimanê wî dipeyive, kursa wî îdare bike.

Hatta, o kadar işe yaradı ki şu anda Limburger peyniri aromasının Tanzanya'da kullanılan yapay bir karışımına sahibiz ve bu karışımın orda sivrisineklere, insanlardan iki ya da üç defa daha çekici geldiği görüldü.
براستی، گەلەک بباشی برێڤە چوو کو نوکە مە تێکەلەکێ دەستکرد یێ بێهنا پەنیرێ لیمورگەر یێ هەی کو ئەم یێ بکاردئینن لتەنزانییا و یا دیاربووی لوێرێ کو دوو یان سێ جاران پتر ژمرۆڤان سەرنجراکێشترە بۆ پێشییان.

O KİTAPLARA gökkuşağı seti deniyordu.
EW KITÊB, wek “rêza keskesor” dihatin bi nav kirin.

Ve eğitimli bir sorgu yargıcı içeri girip şunu yapar, çok ince yollarla, birkaç saat boyunca o insana hikayelerini tersten hikayesini tersten anlatmasını isteyeceklerdir ve sonra kıvranmasını izleyecek ve hangi soruların yalancılık belirtilerinin en yüksek sesini ortaya çıkardığını tespit edeceklerdir.
و ئەوەی لێکۆڵەرەوەیەکی ڕاهێنانپێکراو دەیکات ئەوەیە کە یەن و بە چەند ڕێگایەکی زۆر هێواش و بەدرێژایی چەند کاتژمێرێک داوا لە کەسەکە دەکەن چیرۆکەکەیان بە پێچەوانەوە بگێڕنەوە، و ئینجا سەیریان دەکەن چۆن پێچ بەخۆیان دەدەن، و سەیرکە بزانە کام پرسیارانە بە بەرزترین دەنگ وەڵام دەدەنەوە.

Büyükbabam ormanın zeminini kazdıkça ortaya çıkan ağaç kökleri beni büyülemişti ve onların altında, sonradan beyaz miselyum olduğunu öğrendiğim şey vardı ve onun da altında kırmızı ve sarı mineral tabakaları vardı.
بەڵام باپیرم زەوی دارستانەکەی هەڵکەند، زۆر سەرسام بووم بە ڕەگەکان، و ئەوەی لەژێرترەوە بینیم کەڕووە سپییەکانی ژێرەوە بوون و لەژێر ئەوەشەوە چینە زەرد و سوورە پڕ کانزاکەی زەوییەکە.

O ayette şöyle diyor: “Kalabalıkları görünce İsa onlara acıyordu, çünkü çobanı olmayan koyunlar gibi dağılmış ve hırpalanmışlardı.”
Di vê ayetê de tê gotinê: “Gava wî [Îsa] elalet dîtin, dilê wî bi wan şewitî. Çimkî ew mîna miyên bê şivan ên şaşbûyî û belavbûyî bûn”.