âne oor Turks

âne

/ɑn/, /ɑːn/ naamwoord manlike

animal domestique

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

eşek

naamwoord

Animal domestique

J'ai quelques ânes. Je vais de village en village.
Bir çift eşeğim var ve köyden köye gezerim.

ahmak

adjektief

Je me sens vraiment comme un âne sur ce coup là
Kendimi ahmak gibi hissediyorum

merkep

Toujours une mariée, jamais un âne.
Her zaman nedimeydi zaten, merkep olamadı gitti.

eşekmerkep · aptal · salak · göt

Âne

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

Eşek

Embrassez votre vieil Âne!
Eşeğe bir öpücük ver!

Soortgelyke frases

Âne sauvage d'Afrique
Afrika yaban eşeği

ânesse
dişi eşek

voorbeelde

Vous m' avez fait passer pour un âne
Benim ve NASA' nın geri kalanının yüzümüzün kızarmasını sağladın

Ce qui est plus clair encore, ce sont les petits sabots dun âne dont les empreintes vont dans le même sens.
Daha da açık olan şey, aynı yöne giden bir eşeğin küçük toynaklarının bıraktığı izlerdir.

Ne laisse pas ces ânes se moquer de toi.
Bu salakların sana gülmesine izin verme.

tant que ce n'est pas un enfant ou un âne ou un gabaonite, selon Deutéronome.
Tesniye'ye göre bir çocuk, eşek veya köleyle olmadığı sürece tabii.

Quant à l’âne, il s’est rendu tout droit à la porte et est monté à ‘ la crèche de son maître ’. ”
Eşeklere gelince, onlar da sağa sola sapmadan doğruca ‘efendilerinin yemliğine’ giriyorlardı.”

Puis ils prennent ta photo pour l'annuaire de l'école pour que tout le monde voie que tu as l'air d'un âne.
Sonra yıllık için fotografın çekilir... ve herkes, senin ne kadar ahmak durduğunu görür.

“ Il vit un char avec une paire de coursiers, un char avec des ânes, un char avec des chameaux.
“Savaş arabalarının, atlara, eşeklere, develere binmiş insanların çifter çifter geldiğini görünce dikkat kesilsin.”

3 Or, ils n’osaient pas les tuer, à cause du serment que le roi avait fait à Limhi, mais ils les frappaient sur les ajoues, et exerçaient de l’autorité sur eux, et commencèrent à leur mettre de lourds bfardeaux sur le dos, et à les conduire comme ils conduiraient un âne muet —
3 Şimdi krallarının Limhi’ye vermiş olduğu yeminden dolayı onları öldürmeye cesaret edemiyorlardı; ama onların yanağına tokadı vuruyor ve onların üzerindeki yetkilerini kullanıyorlardı; ve sırtlarına ağır yükler vurup onları dilsiz bir eşek gibi istedikleri yere sürüklüyorlardı—

“À la seconde même où le chien touchait sa patte, écrivit Frank Hibben dans Nature Magazine (angl.), l’âne se retourna, rapide comme l’éclair malgré sa charge, et il envoya un coup de sabot dans la gueule du chien qui grondait.
Frank Hibben, “Natura Magazine” dergisinde bu olayı şöyle anlatır: “Köpek eşeğin arka bacağını ısırır ısırmaz, eşek sırtındaki yüke rağmen yıldırım hızıyla dönüp toynağını hırlayan köpeğin yüzüne vurdu.

Est-ce que cet âne est toujours dans la force?
Bu serseri hâlâ polis mi?

D’après certains zoologistes l’homme a domestiqué l’âne à partir d’une variété d’âne sauvage d’Afrique.
Zoologlar, insanın evcil eşeği, yabani eşeğin Afrika türünden evcilleştirdiğini söylüyorlar.

Tu ne vas pas épouser cet âne de Westley.
Westley gibi bir sersemle evlenemezsin.

” (Proverbes 21:31). Autrefois, au Proche-Orient, on se servait des bœufs pour tirer la charrue, des ânes pour transporter les charges, des mules pour se déplacer et des chevaux pour la guerre.
(Süleymanın Meselleri 21:31) Eskiden Ortadoğu’da öküzlerden saban çekmekte, eşeklerden yük taşımakta yararlanılırdı; katırlar binek hayvanı olarak, atlar ise savaş zamanı kullanılırdı.

Et depuis que l'âne l'a éjecté, Gobbler est différent.
Ve Gobbler o eşekten düştükten sonra çok değişti.

Est-ce que c'est celui avec l'âne et la bonne?
Eşekler olan film mi bu?

L’âne mérite qu’on prenne soin de lui.
Eşeklere önem verilmeli ve iyi bakılmalıdır.

Première sommation:Ne laisse pas ton patron en rade pour réapparaître en retard et en puant comme un âne ivrogne après la marée
Bölüm bir, paragraf bir, patronunu rüzgarda savrulur şekilde bırakıp...... ve geç kalıp, içeri sarhoş sahil eşeği gibi kokarak girme

Je vais suer comme un vieil âne.
Eşşek gibi terleyeceğim.

Avez-vous apporté mes ânes?
Eşeklerimi getirdin mi?

Sans se soucier des chiens, les ânes poursuivirent leur chemin, leur lourd fardeau sur le dos.
Sırtlarında ağır yükleri olan eşekler, köpeklere aldırış etmeden yollarına korkusuzca devam ettiler.

Quel âne, fils d'âne!
Eşekoğlu eşek!

Avec le temps sont apparues des meules plus lourdes, ‘ tournées par des ânes ’ ou par d’autres animaux de trait (Matthieu 18:6).
Zamanla, yük hayvanları tarafından döndürülen daha ağır ‘değirmen taşları’ yaygınlaştı (Matta 18:6).

En peu de temps, Jacob amasse une grande fortune, du bétail en quantité, des serviteurs, des chameaux et des ânes, non grâce à sa propre ingéniosité, mais grâce au soutien de Jéhovah.
Yakub kısa sürede büyük bir servet sahibi oldu; sürüleri, uşakları, develeri, eşekleri vardı. Ama bunları kendi dehasıyla değil, Yehova’nın yardımıyla kazanmıştı.

C'est un bon gars, mais il est bête comme un âne.
İyi çocuktur ama kafası kalın biraz.

Puis il prit une mâchoire d’âne et abattit avec elle mille de ses adversaires. — Juges 15:10-15.
Bir eşek çene kemiği buldu ve onunla düşmanlarından bin kişiyi öldürdü (Hâkimler 15:10-15).