attristé oor Turks

attristé

werkwoord manlike

Affecté mentalement parce que quelque chose manque ou ne va pas correctement.

Vertalings in die woordeboek Frans - Turks

üzgün

naamwoord

Affecté mentalement parce que quelque chose manque ou ne va pas correctement.

J'ai été attristé d'apprendre ce qui est arrivé au Capitaine Barnes.
Baş komiser Barnes'ın başına gelenleri duydum, çok üzgünüm.

Soortgelyke frases

attrister
kederlendirmek · neşesini kaçırmak · üzmek

voorbeelde

— On y est bien, tu verras, commentai-je, un peu attristée.
“Rahattır, göreceksin” diye karşı çıktım, biraz hüzünlenerek.

Ce qui m'attriste non plus.
Beni üzen şeyin önemli yok.

Nous ne voulons pas le décevoir ni l’attrister en enfreignant ses commandements justes (Psaume 78:41).
(Mezmur 78:41) O’na sunulan kutsal ve adil tapınmaya küfredilmesine neden olacak bir tarzda davranmayı arzu etmeyiz. (Titus 2:4; II.

Ça l'a beaucoup attristée, vous savez.
Buna gerçekten üzülmüştüm.

C'est pourquoi j'ai été attristé d'apprendre que ces derniers mois, la compagnie de Mr Madsen a été impliquée dans des malversations à l'égard d'élus afin de s'assurer certains contrats et autorisations dont elle n'aurait pas joui autrement.
Bay Madsen'in firması belkide alamayacağı onaylar ve anlaşmalar için memurlara ciddi paralar ödemiştir.

13 Mais voici, cette joie, qui était la mienne, fut vaine, car leur atristesse ne les portait pas au repentir, à cause de la bonté de Dieu ; mais c’était plutôt la tristesse des bdamnés, parce que le Seigneur n’allait plus leur permettre de trouver du cbonheur dans le péché.
13 Fakat işte, bu sevincim boşa çıktı; çünkü duydukları üzüntü Tanrı’nın iyiliğiyle olan tövbe için değil, tersine lanetlenmiş olmanın verdiği üzüntüydü; çünkü Rab onların günah işlerken mutlu olmalarına her zaman izin vermiyordu.

’ Quand il entendit cela, il fut profondément attristé, car il était très riche. ” — Luc 18:18-23.
Fakat o, bu şeyleri işitince, çok kederlendi, zira çok zengindi.”—Luka 18:18-23.

Et bien, je ne peux dire que je sois particulièrement attristé par cette nouvelle.
Bu habere çok üzüldüğümü söyleyemeyeceğim.

Je suis de la campagne, le retour des poulets ne m'attriste pas.
Ben eski bir çiftçiyim. Kendi kümeslerine, tünemeye giden tavuklar beni üzmez.

Je sais ce qu’il y a dans cette salle, vous comprenez, et... et cela m’attriste, c’est tout
Orada ne olduğunu biliyorum ve... ve beni üzüyor, yalnızca.

Les apôtres en sont extrêmement attristés (Matthieu 26:21, 22).
Resuller bunun üzerine çok üzülüyor.

Je sais que tu es heureuse que Kyle soit rentré.... et attristée pour la cause.
Kyle döndüğü için mutlu olduğunu söyleyebilirim ama sebebinden dolayı mutsuzsun.

Sans vouloir vous attrister, je pense que si David était rentré, ce serait lui au téléphone.
Keyfinizi kaçırmaktan nefret ediyorum ama David eve gitseydi, Bayan Kentley yerine o arardı.

Ça m'attriste que vous n'ayez pas compris le message.
Mesajı almadığın için şu anda cidden üzgünüm.

Je ne pensais pas vous attrister
Seni üzmek istemedim, canım

Je vous souhaite bonne chance, même si votre départ m'attriste.
Size iyi şanslar diliyorum Bay Carver, gitmenize üzülsem de.

Ça nous attriste.
Bu bizi üzer.

Ça m'attriste qu'Erica va mourir.
Erica öldüğünden üzgünüm.

Votre enfant doit comprendre que, selon qu’il se conduit bien ou mal, il peut réjouir Jéhovah ou l’attrister (Proverbes 27:11).
Çocuğunuz, davranışlarıyla Yehova’yı üzebileceğini ya da mutlu edebileceğini anlamalıdır (Süleyman’ın Meselleri 27:11).

Certains seront attristés par cette nouvelle, d'autres se réjouiront peut-être.
İçimizde bu habere üzülenler olabilir, sevinenler olabilir.

Très attristé.
Çok üzgün.

Ta dernière lettre m'a attristé.
Son mektubun beni çok üzdü.

Je n’en ai jamais été attristée.
Bana hiçbir zaman keder vermedi bu.

Avec l’âge, les animaux de compagnie souffrent parfois de maladies et d’infirmités, ce dont leur propriétaire, qui les a connus jeunes et vigoureux, peut s’attrister.
Hayvanlar yaşlandıklarında hastalanabilir ve sakatlanabilirler. Bu, onların daha genç ve daha hareketli oldukları zamanları hatırlayan sahiplerini üzebilir.

Le fait que nous puissions choisir de réjouir Dieu ou, au contraire, de l’attrister prouve qu’il nous laisse libres de diriger notre vie. — Genèse 6:6 ; Psaume 78:40 ; Proverbes 27:11.
Tanrı’yı mutlu etmenin ya da tersine, O’nu üzmenin bizim seçimimize bırakılmış olması, Tanrı’nın bize yaşamımız üzerinde bir ölçüde denetim yetkisi verdiğini gösterir.—Tekvin 6:6; Mezmur 78:40; Süleymanın Meselleri 27:11.