alt öğe oor Serwies

alt öğe

Vertalings in die woordeboek Turks - Serwies

izdanak

podređeni element

voorbeelde

Ama yeterince derinler araştırılacak olursa, bir çok dini öğe altından, bilimsel bir şeyler çıkartabilirsin.
Mislim da u podlozi većine religija postoji znanstvena osnova.

" Dut ağacının altında Camille ile " Öğle yemeği. "
" Ručao sam sa Kamil ispod dudovog drveta.

Öküz altında buzağı arıyorsun, John.
To ti je mnogo tanko, Džone.

Öküz altında buzağı arıyoruz.
Sabiramo ovde 2 i 2 da bi dobili na kraju 13.

Beni ökse otunun altında öpeceksin.
Ti ćeš da me poljubiš ispod imele.

Ve belki siz ikinizi de ökse otunun altında öpebilirim.
Možda ću se i s vama poljubiti ispod imele.

Ökse otunun altında durmak çok tehlikelidir Daphne.
Zar ne znaš da je opasno stajati ispod te imele, Dafni.

Noel'i ökse otunun altında mı yoksa ceset torbasında mı geçirmek istersin?
Ne želimo da slavimo Božić u bolnici.

KÜÇÜK Afrika kasabası öğle güneşinin altında pişiyor.
MALI afrički gradić peče se na podnevnom suncu.

Fakat pizzaya müshil ve Arby's Horsey sosu ekleyeceğiz ki okuldaki her çocuk öğle arasından sonra altına sıçsın.
Ali stavićemo laksativ i Arbi Horsi namaz u picu kako bi se svaki klinac u školi usrao u gaće nakon odmora.

O yüzden, kimseye danışmadan şehrin tüm bütçesini şu örtünün altındaki şeye harcadım ki bugün öğle vakti açışını yapacağım.
Zato sam, ne savjetujući se ni sa kim potrošio cijeli gradski budžet na stvar ispod ovog pokrivača koji ću otkriti danas u podne.

Afrika’nın bazı yörelerinde yaşayan insanlar, insanın “çıldırabileceği” korkusuyla, öğle vakti güneş altında yürümekten kaçınırlar.
Na primer, u nekim delovima Afrike ljudi izbegavaju izlazak na Sunce u podne, da ne bi „poludeli“.

Anımsa, bir kaç hafta önce bana bir öğle yemeği ısmarladın, baskı altında.
Sjećaš se, platio si mi ručak prije par tjedana, pod pritiskom.

Bu nedenle, hiç kimseye danışmadan...... kasaba bütçesinin tamamını bu örtünün altındaki şeye harcadım...... ve açılışını bugün...... öğle saatinde yapacağım
Zato sam, ne savjetujući se ni sa kim...... potrošio cijeli gradski budžet na stvar ispod ovog pokrivača...... koji ću otkriti danas...... u podne

Yiyecek yol boyunca geçilen şehirlerden sağlanmalıydı; tüm orduya tek bir öğün yemek vermek günde 400 talant altına mal oluyordu.
Hranu je trebalo da obezbeđuju gradovi koji su se nalazili na njihovom putu, uz troškove od 400 talanata zlata dnevno da bi za celu armiju bio samo jedan obrok.

Öğle saatlerinde sıcak Afrika güneşinin altında patilerini havaya kaldırmış sırtüstü yatan aslanları görenler, bu vahşi kedilerin bir ev kedisi kadar uysal oldukları sonucuna varabilirler.
Svako ko je ikada video lava kako spava, sa stomakom gore i sa šapama koje se pružaju ka nebu na vrelini podnevnog afričkog sunca, s pravom može zaključiti da je ova surova mačka pitoma koliko i neka kućna maca.

Ökse otunun bir daha asla silah olarak kullanılmamasını hükmetmiş ve altından geçen herkesi bir öpücükle ödüllendirmiş.
Naredila je da imela nikada više ne bude korišćena kao oružje i da svako ko prođe ispod nje treba da se poljubi.

Okul yönetimi sağlıklı öğle yemeği konusundaki sert tutumumdan çok memnun ailelerden gelen e-postaların altında boğuldu.
Školski odbor je upravo poplavljen e-mailovima od roditelja oduševljenih mojom čvrstim stavom o zdravoj tinejdžerskoj prehranom.

Tam şu anda havuza bakan o olağanüstü odada öğle yemeğine oturuyor olmalılar. Avrupa'daki en güzel kristal avizenin altında yaşlı prenses ve Bay Paderewski havalardan şikâyet ediyordur.
Mora da već sede za ručkom, u trpezariji sa pogledom na fontane, artritična stara Princeza, ispod najfinijeg kristalnog lustera, u Evropi, i G. Panderevski, koji se žali na reumu.

Uluslararası Af Örgütü şunları belirtiyor: “Prangalı mahkûmlar çoğu kez kızgın güneşin altında 10-12 saat çalışmak zorundalar, su içmek için molaları çok kısa ve öğle yemeği paydosu bir saat sürüyor. . . . .
Međunarodna amnestija izveštava: „Rad ovakve grupe traje 10-12 sati po vrelom suncu, s kratkim pauzama za vodu i sat vremena za ručak...

Goldingay “Babilli Eyüp” diye adlandırılan bir belgeden alıntıda bulunup, bunun “Tanrı’nın verdiği cezaları, hastalığını, aşağılanmasını, korkunç bir düşe yorum aramasını, bir ağaç gibi devrilmesini, kovulmasını, ot yemesini, aklını yitirmesini, öküz gibi davranmasını, Marduk’un yağdırdığı yağmurlar altında kalmasını, tırnaklarının biçimsizleşmesini, saçlarının uzamasını, zincire vurulmasını ve sonra Tanrı’ya hamt etmesine neden olan eski durumuna dönüşünü doğruladığını” söylüyor.
Goldingej navodi jedan dokument koji se zove „Vavilonski Jov“ i kaže da on „svedoči o Božjoj kazni, bolesti, poniženju, traženju tumačenja nekog zastrašujućeg sna, obaranju poput obaranja drveta, izbacivanju, jedenju trave, gubljenju razuma, stanju poput volovskog, o kiši od strane Marduka, izobličavanju noktiju, rastu kose, i okivanju, a zatim o obnovi za koju on hvali boga.“

Manzara sanki eski kitaplardaki bir resim gibiydi: Bankta oturmuş yaşlı bir adam, ağacın altında uyuyan bir köpek ve tahta tekerlekli bir arabaya bağlı duran boyunduruğa vurulmuş bir çift öküz.
Taj prizor je podsećao na sliku iz neke stare knjige: starac je sedeo na klupi, pas je spavao ispod drveta a dva ujarmljena vola stajala su upregnuta u kola s drvenim točkovima.

Mrs. Hall, onun fikir yabancının öğle temizlemek için gittiğimde ağzını kesilmiş veya kazada sakat olması gerekir ona gerekiyordu acı, o sigara için teyit edildi boru, o odada olduğunu, her zaman o ipek susturucu gevşetti asla o dudaklarını ağızlık koymak için, yüzünün alt kısmı yuvarlak sarılmış vardı.
Када је госпођа сала је отишао да рашчисти ручак странца, њена идеја да уста такође морају бити посекотину или унакажен у саобраћајној незгоди је требало га да се претрпео је потврдио, јер је пушио цеви, а све време да је она у соби он никада није попустила свиле ауспуха је умотан хе округли доњи део његовог лица да ставе усник свом усне.